12 Ekim 2012 Cuma

Atatürk - Karabekir


Atatürk ile Kazım Karabekir arasında ki ilk tartışma 1933 yılı mayıs ayında Milliyet Gazetesi'nde olmuş. Tartışma sırasında "Millici" takma adıyla yazılar yazan yazar Karabekir'e şu çağrıyı yapmış:
"Herhalde muhterem Paşa neşrettikleri (Şarkılı ibret) eseri yerine İstiklal Harbi'nin birkaç safhasına varan çocuklarına öğretecek başka eser hediye etseydi, tarih ve hakikat namına daha büyük hizmet görmüş, efkâr-ı umumiyenin kendi haklarında, milli mücadeledeki hizmet ve tesirleri hakkında kafalarda yarattığı müphem hükümlere kendi dilleriyle, kendi yazıları ile hakiki istikametlerini vermiş olurlardı!"

Bu çağrı üzerine Kazım Karabekir Milliyet Gazetesine 7 mektup göndermiş ve tartışma başlanmıştır.
Tartışmanın kesilmesi üzerine Karabekir "İstiklal Harbimizin Esasları" adlı kitabı yazmış; bu kitap, daha baskıdayken toplatılıp yakılmış...
1933'de yakılan bu kitap, 1951 yılında yeniden yayınlanmış.
Atatürk, yakılan bu kitabı inceleyerek Kazım Karabekir'e 9 sayfa tutan yanıtlar vermiş.
Atatürk'ün el yazısı ile yazdığı bu notları eski Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel'in kızı Canan Eronat saklamıştır.
Atatürk'e göre kitap yalan ve yanlış bilgilerle doludur. Kendisine karşı bi nevi karalama kampanyası başlatıldığını düşünmektedir.

1933 yılında yayınına izin verilmeyen "İstiklâl Harbimizin Esasları" adlı kitabın 54. sayfasındaki şu satırlarını birlikte okuyalım:
"..Bolşeviklik fikrinde olanları ikaz ettim. (Bolşeviklik fikrinin tekrar alevlenerek Amasya içtimaında dahi münakaşa ve kabul edildiğini ve fakat ikazımla tekrar milli hükümet esasına rücu edildiği görülecektir.)"

Mustafa Kemal'in, Karabekir'in bu satırlarına karşı yanıtı çok serttir. Mustafa Kemal, kitabın ilk formalarım okuyup, el yazısı ile 9 sayfalık tutan notlar alır. Bu notların 14. sırasında yer alan bölümü şöyledir:
 «Sayfa 54>.. Bolşeviklik., çok alçakça uydurmak istediği bir hikâye (bana yapıştırmak istiyor).»  

Kazım Karabekir, Atatürk'ü Bolşeviklik ile suçlaması olayını biraz açalım:

22 Ocak 1921 tarihinde TBMM'deki gizli oturumda Atatürk şöyle diyor:
"Çünkü her gittiğiniz yerde aleyhte bulundunuz. Yazık Değil mi? Tarihe geçecek O'nun yaptığı şeyler."

Atatürk'ü gizli oturumda bu sözlerle savunduğu komutan Şark Cephesi Komutanı Kazım Karabekir Paşa'ydı. 

"Kazım Paşa'yı içinizde tanıyanlar ve tanımayanlar vardır. Karabekir Paşa, gayet zeki, üstün ahlaklı, namuslu, fevkalade iyi huylu, namuskar, tedbirli bir adamdır"

Mustafa Kemal Paşa, arkadaşı Kazım Karabekir Paşa'yı «komünistlikle» suçlayan Erzurum milletvekili Hüseyin Avni Bey'e karşı bu sözlerle savunuyordu. Bursa milletvekili ve Diyarbakır İstiklâl Mahkemesi üyesi Şeyh Servet Efendi'nin  «komünizm propagandası yaptığına dair şifreli telgraf » Genelkurmay Başkan Vekili Fevzi Paşa'nın -yazısı üzerinde ihbar üzerine o gün TBMM'de gizli görüşme başlamıştı.
Erzurum milletvekili Hüseyin Avni Bey, Kâzım Karabekir Paşa'yı o günkü moda ve yaygın deyişle «bolşevik-likle» suçluyordu.
Hüseyin Avni Bey, Karabekir Paşa'nın bolşevik olduğundan kuşkulanmış; bu kuşkusunu da gizli oturumda şöyle dile getirmişti:
«Erzurum'a girdiğimiz zaman çeşitli akımlar vardı. İçlerine girdim. Birtakım subaylar arasında (bolşevikliğin) askere de yansıyacağından korkuyorlardı. ..Ordunun başındaki Kâzım Paşa Hazretlerine başvurduk. Orduda bir düzen olabilir mi?., dedik.
Mamafih dedi., kanıma gelince:
Belki efendiler, garip gelecektir sözüm, benim kanıma kalırsa, islâmiyetle bolşeviklik arasında pek az fark vardır., dedi.
Bunda miras, zekât yoktur Paşam., dedim. Bizim ilkelerimize uymaz. Beni mi kandırıyorsunuz? Yoksa ne buyuruyorsunuz?
Kâzım Paşa dedi ki:
Bugün iki siyaset vardır: Batı ve Doğu siyaseti. Bizim, Batı ile İngilizlerle anlaşmamız olasılığı var mıdır?
Yoktur., dedim.
O halde bizim Doğu ile anlaşmamız zorunludur. Doğu siyasetini izlemek zorundayız... dediler. (..) Bizim için başka kurtuluş yolu yoktur. Ve bana bolşevikler söz verdi. Ben,askerî delege olarak atandım. Bu örgütü ülke içinde kuracağım., buyurdular.»
Erzurum milletvekili Hüseyin Avni Bey, Türkiye Komünist Partisi kurucusu Mustafa Suphi'nin «yüksek zevat ile temas ettiğini öğrendiğini» ve Mustafa Suphi ile Kâzım Karabekir Paşa'nın ilişkileri olduğunu söylüyor ve Paşa'yı açıkça komünistlik ile suçluyordu.
Hüseyin Avni Bey, sözlerini «Doğu Cephesi'ne bir heyet gönderin, ben gerçeği söylüyorum. 
Söylediklerimin tersi çıkarsa namussuzum» diyerek noktalıyordu.

Hüseyin Avni Bey'in bu ağır suçlamalarına kim yanıt verecekti?
Mustafa Kemal!
Mustafa Kemal Paşa, kürsüye geliyor ve amaçlarının «millî sınırlar içinde bağımsızlık» olduğunu anlattıktan sonra şöyle konuşuyordu:
"Efendiler,
Bu esas üzerinde yürüyen insanlar, düşünen beyinler, doğal olarak, komünizmin geniş ve kayıt tanımayan esasları ile uyuşmazlar. Bu nedenle yüksek kurulunuzun izlediği siyaset, hiçbir zaman komünistlik esasına dayalı değildir. Bu böyledir, bunu tekrar ediyorum, bir defa daha. Fakat yine bilmektesiniz ki ve bütün dünya bilmektedir ki, bu millî esaslara derin bağlar bulunan Meclisiniz ve Hükümetiniz, bağımsız bir devlet olarak Rusya Bolşevik devletle ilişkilerinde hiçbir zaman komünistlik ve bolşeviklik esaslarını ağzına bile almamıştır."
Mustafa Kemal Paşa, daha sonra «Rusya içinde bu milletin soysuz, herhalde sersem birtakım evlâtları oralarda serseriliklerine devam etmişlerdir» diyor ve sözü Türkiye Komünist Partisi'ne ve Mustafa Suphi'ye getiriyordu.
«İşte bu serseriler, bir iş yapmak hülyasına kapılarak görünüşte memleketimize ve milletimize yararlı olmak amacıyla TKP diye bir parti kurmuşlar; bu partinin başında da Mustafa Suphi ve benzerleri var. Bunlar, doğrudan doğruya Vatanseverlik duyguları yada gerçek millî duygular İle değil, benim kanımca, belki kendilerine para veren, kendilerini koruyan ve bunları koruyan Moskova’daki prensip sahiplerine yaranmak için birtakım serserice girişimde bulunmuşlardır. Bunların yaptıkları girişim, Rus Bolşevizmini çeşitli kanallardan memleket içine sokmak olmuştur.»
Mustafa Kemal, daha sonra «Efendiler» diyordu, «iki önlem olabilirdi.»
«Birisi, doğrudan doğruya komünizm diyenin kafasını kırmak; diğeri, Rusya'dan gelen her adamı derhal, denizden gelmiş ise vapurdan çıkarmamak! karadan gelmiş ise sınırın dışına çıkarmak gibi şiddet önlemlerine başvurmak.
Bu önlemlere başvurmakta iki noktadan sakınca gördük:
Birincisi, siyâseten iyi ilişkilerde bulunmayı gerekli gördüğünüz Rusya cumhuriyeti tümüyle komünisttir. Eğer böyle şiddet önlemlerine başvurursak, Ruslarla ilişkide bulunmamak gerekir. Oysa biz, birçok siyasal düşünce ve nedenle Ruslarla temas etmeyi, ilişki kurmayı istedik ve istiyoruz, isteyeceğiz. O halde uygulayacağımız önlemler de dostluğunu istediğimiz bir milletin, bir hükümetin prensiplerini aşağılamamak zorundayız.

ikinci görüş açısından da şiddet önlemlerine başvurmayı yararlı görmedik:
Bildiğiniz gibi düşünce akımlarına karşı düşünceye dayanmayan güçle karşılık vermek o düşünceyi ortadan kaldırmadıktan başka, herhangi bir insanla konuşulduğu zaman onun herhangi bir fikrini kuvvet zoru ile reddeder-seniz ö ısrar eder. Israr ettikçe kendi kendini aldatmakta çok daha ileri gidebilir.. Bu nedenle düşünce akımları cebir ve şiddetle yokedilmez, tersine güçlendirilir.»

Mustafa Kemal, TKP için açıklama yaptıktan sonra sözü Erzurum milletvekili Hüseyin Avni Bey'in Kâzım Karabekir Paşa'yı suçlayan konuşmasına getirir.
«..Ufak bir tereddütü olanlar, Kâzım Karabekir Paşa Hazretlerinin bir buçuk yıldır Doğu'nun durumu hakkında her gün vermiş oldukları raporların tümünü okuduktan sonra bir karara varmaları ve ondan sonra konuşmaları gerekir. O zaman bu görüşü ileri süren kimse, bu güçteki bir kimse hakkındaki, Kâzım Karabekir Paşa Hazretlerinin kıymetlerini takdirde ne dereceye kadar hata etmiş olduklarım anlayacaklardır.»
Mustafa  Kemal, Kâzım Karabekir Paşa'nın Mustafa Suphi olayında oynadığı rolü de açıklar; der ki:
«Mustafa Suphi'yi Doğu'da Hüseyin Avni Bey'den önce ortaya çıkartan Kâzım Karabekir Paşa'dır. Bu adamın memlekete girmesinin sakıncalı olduğunu takdir eden Kâzım Karabekir Paşa'dır. Bunun memleket dışına, sınır dışına çıkarılması gerekeceğini bilen de Kâzım Karabekir Paşa'dır. Bunun planını yapan da Kâzım Karabekir Paşa'dır; yoksa Erzurum valiliğiniz değildir. Biz değiliz efendiler. Akıllıca yaptığı planla, herkesten önce gerekenleri harekete geçiren Kâzım Karabekir Paşa'dır: Bilmem, bolşeviklere eğilimliymiş. Mustafa Suphi'nin bilmem nesiymiş. Herkesten önce güçlü önlemler alan Kâzım Karabekir Paşa'dır!.
(..) Kâzım Paşa'nın komünistlerle temasta olanlara karşı komünist görünmesi doğru olabilir; memleket ve millet için yararlı bir siyasal amacı sağlamak içindir; gerçekte komünist ve bolşevik olduğu için değildir»-.

Atatürk, Kazım Karabekir'i bolşeviklikle suçlayanlara işte böyle cevap vermiş ve susturmuştur. Ama yıllar sonra Kazım Karabekir arkadaşı Atatürk'ü bolşeviklikle suçlamıştır. Mustafa Kemal'in "bolşeviklik ilan etmeyi düşündüğünü" yazmaktan çekinmemiştir.

Komuoyun önündeki açık tartışma Milliyet Gazetesi'nin 27 Nisan 1933 günü sayısında "Ankaralı'nın Defteri" köşesinde "Millici" imzasıyla yayınlanan yazıyla başlamıştı. "Millici" imzalı yazıları yazan belli ki ya Atatürk yada kendi bilgisi dahilinde ve kendisine yakın kimselerce (Mazhar Müfit belki de Falih Rıfkı Atay) yazılıyordu.

Tartışmanın en önemli noktalarından biri Anadolu'ya geçme düşüncesinin nasıl oluştuğuydu.

Karabekir, bu konuyu yanıtlarında şöyle anlatıyordu:
«Ben, daha mütarekenin başlangıcında millî istiklâlimizin ancak millî bir kuvvetle kurtarabileceğini, bunun da Erzurum'da yapılacak millî bir teşekkülle mümkün olabileceğini, birçok zatlara ve bu meyanda Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine de Şişli'deki evinde bizzat söylemiş ve kendilerini Şark'a davet etmiştim.»
Karabekir Paşa. ilk mektubunda şunları yazar:
«..Mustafa Kemal Paşa Hazretleri henüz İstanbul'da iken ben Şark'ta işe başlamış ve 
Erzurum Kongresi'yle millî nüveyi hazırlamıştım.

6 Mayıs 1933 tarihli «Ankaralının Defteri» nde cevap olarak şu satırlar yazılır:
«Hayatta en kolay şey, insanın büyük iddialarda bulunmasıdır; kendi nefsine ve işlerine olduğundan fazla kıymet vermesidir; her müsbet rolünün, tesirin mühim olduğunu söylemesidir. Fakat bunlar kadar kolay olmayan birşey var ki bunların şahitlerle, vesikalarla teyit edilmesidir.»
«Millici» bu savını kanıtlamak için belge de sunar. Belge sunmadan önce de şu açıklamayı yapar:
«Herkes bilir ki, Gazi Mustafa Kemal Hazretleri; Anadolu'ya geçmeden evvel İstanbul'da aylarca uğraştı; pek çok temaslar yaptı. Yerli ve yabancı birçok âdâmla görüştü; halkın, halk içinde yaşayanların, iş başında olanların temayüllerini araştırdı, taşıdığı emniyet ve itimada göre herkese derece derece açıldı. Anadolu'da açacağı mücadelede kendilerine kimlerin yardım edebileceğini, İstanbul'da kalabilenlerden hangilerine bel bağlayabileceğini anlamaya çalıştı. Bütün bu zevat arasında hatta hepsinden evvel, Anadolu'da bir kolordunun başında bulunan Kâzım Karabekir Hazretleri gibi aynı zamanda yakından tanıdığı bir kumandanla görüşmesinden, anlaşmasından tabii birşey olur mu?»

«Millici», şu kanıdaydı:
«(Anadolu'da millî kuvvetlerin nüvesini hazırladım) diyen Kâzım Karabekir Paşa, pekala bilirler ki, kurtuluş gayesiyle teşekkül eden her cemiyet, hatta bu gaye için savaşmayı göze alan her vatandaş milli davanın müdafa¬ası için ihmal edilmez bir kuvvetti. Bu bakımdan Erzurum'¬da kurulan (Vilâyet-i Şarkiye Müdafaa-i Hukuk Cemiye-ti)'nden istifade etmek tabii idi. Fakat, daha ziyade mahallî ihtiyaç ve sebeplerle kurulmuş olan bu teşkilât - Karabekir Paşa'nın sandığı gibi - memleketi kurtarmaya kâfi gelemezdi.»
«Millici», daha sonra Mustafa Kemal Paşa'nın bütün yurdu kapsayan örgütler kurmaya başladığını; Erzurum ve Sivas Kongrelerinin bu amaçla toplandığını yazıyor ve Karabekir'i şöyle eleştiriyordu :
«(Şark Vilâyetlerinde mutlaka ben kalmalı idim; burada başkası muvaffak olamazdı.Halkın bana itimadı vardı,) diyen muhterem Karabekir Paşa, hatırlarlar ki, Gazi Mustafa Kemal'in Sivas ve ondan sonra da Ankara'ya gitmeye karar vermesi, kendilerini fazla telâşa düşürmüş, ciddi endişelerini mucip olmuştu. Karabekir Paşa'nın o vakitki görüşüne ve düşünüşüne nazaran Mustafa Kemal Paşa'nın Şark havalisinden uzaklaşması, buradaki teşkilâtın zayıflamasına sebep olabilirdi.»
«Ankaralının Defteri» yazarı, yazdıklarını kanıtlamak için bir de belge sunuyordu. Belge, Karabekir'in Mustafa Kemal'e çektiği şu telgraftı: 
«Kuvayi Milliye'yi temsil eden yüksek heyetin değil Ankara'ya, hatta Sivas'ın batısına bile geçmemesi düşüncesindeyim.»

Karabekir Paşa, 3. mektubunda Mustafa Kemal'i Şişli'deki evinde niçin ziyaret ettiğini şöyle açıklıyordu :
«..Yıldırım ordularının grubunun lağvı üzerine açıkta kalmış olan Mirliva Mustafa Kemal Paşa Hazretleri'ni ziyaret ettim. Bu ziyaret sebeplerinden biri de müşarüniley (anılan kişiyi) İstanbul'da kalıp Kabineye girmek husüsündük! arzularından sarfınazar ettirmek gayesine matuftu..»
(...) Milli dava hakkındaki fikrimi anlattım. Paşa Hazretleri'nin bilâhare, tekliflerimi kabulden sarfınazar ettiklerini ve bir ay sonra da İstanbul'dan uzak-laştırıldıklarını şu yazılarından öğrendim.
1— Gazi'nin Nutku, sahife 7:
(Beni İstanbul'dan nefy ve ted'ib maksadıyla Anadolu'ya gönderdiler.)
2— Gazi'nin Hayatı isimli eserin 79. sahifesi:
(Mustafa Kemal Paşa, Anadolu'ya kendisini uzaklaştırmak isteyen hasımları tarafından gönderilmiştir.)

13 Mayıs günkü Milliyet gazetesinde Mazhar Müfit(Kansu)'in tartışmalara katıldığı görülüyordu. Mazhar Müfit Bey, Erzurum Kongresi hazırlıklarını şöyle anlatıyordu :
«..3 Temmuz'da Paşa Hazretleri geldiler. Kâzım Paşa'nın hazırladım dediği kongreden eser olmadığı görüldü. Onüç gün teahhurla (gecikmeyle) kongrenin kürşat olabilmesine ancak Gazi Hazretleri muvaffak oldular. Şu halde Gazi gelmeden evvel Kâzım Paşa'nın hazırladığı millî nüve ve kongre nerede idi? (..) Kâzım Karabekir Paşa için bir milli nüveyi, kongreyi, hazırladığını kabul etmek bile mesele müsbet neticelenirse (ben de beraberdim, ben yaptım), menfî zuhur ederse (ben kumandandım, karışmadım) diyerek ortadan sıyrılmak gibi iki cepheli Hareket eden Paşa'nın bir millî nüvesi ve kongresinden bir fayda bekleyenleri ve (Paşa bugün ben, hep ben yaptım) demek şeyhin kerameti kendinden menkul demek olmaktan başka birşey değildir.»
14 Mayıs 1933 tarihli «Ankaralının Defteri» Karabekir'i «tarihe ve hakikata karşı saygısızlık» ile suçluyordu.
Tartışma iyice sertleşmişti. «Millici» soruyordu.
«Acaba Kâzım Karabekir Paşa ne sanıyor? Mektubu okuyacak olanlar aynı zamanda büyük nutkun yedinci sayfasındaki o yazının altını ve üstünü okumayacaklar mı? Onu bulup okuduktan sonra tarihi hakikat namına aldatılmak istenen efkâr-ı umumiyenin takdirine arzetmeyecek midir?»
«Millici» Karabekir Paşa'nın «mugalata» yaptığını. «Türkiye'nin kurtuluş yolunu Gazi Mustafa Kemal gibi doğru göremediğin!» ileri sürüyordu. Kazım Karabekir'in "İstiklal Harbimizin Esasları" kitabı toplatılmış ve yakılmıştı. Kitabın bir kopyası da Atatürk'ün eline ulaştırılmıştı. Atatürk, Karabekir'in yazdıklarına el yazısı ile 9 sayfa tutan yanıtlar vermiştir. Bu notlar, Hasan Ali Yücel'in ölümü üzerine evinde yatağının yanındaki çekmecede bulunur. 
Bazı notlara bakalım:
«İstiklâl Harbimizin Esasları» adlı kitabında 1918'de komutanlığını Mustafa Kemal'in yaptığı 7. Ordu'nun İngilizler karşısında yenildiği ve geri çekilmek zorunda kaldığı yazılıyor.

6) Sayfa 37'de 7. Ordu hakkındaki sözleri yalandır. Katma sırtlarındaki muharebeyi yapan 7. Ordu'dur. 2. Ordu Adana havalisine nakil olunmuştur.»

7) «S: 38. «21 Eylül'de taarruz edecek düşman bulunmayan İngilizler».. Yalan!. İngilizler 7. Ordu tarafından muhasara edildikleri için durduruldular; aksi takdirde niçin Adana'ya kadar yürümeyeceklerdi?!»

Kâzım Karabekir, «İstiklâl Harbimizin Esasları» adlı kitabında, Mustafa Kemal Paşa'yı Şişli'deki evinde ziyaret ettiği ve aralarında konuşmalar geçtiği yazılıdır.

Karabekir:
«Evvelâ Şark teşekküllerini Erzurum'da birleştirerek herhangi bir tehlikeye karşı bir millî taarruz hazırlamayı düşünüyorum. Yeni bir Türk hükümeti esası. 
.
.
Bunun için derhal sizin de bir vazife ile gelmeniz mümkündür. Eğer mümkün olmazsa hususi bir tarzda da gelebilirsiniz. Evvelâ Erzurum'da toplanalım ve millî hükümet esasını kuralım. Ben Trabzon ve Erzurum'da siz gelinceye kadar bu esası hazırlarım.»
Mustafa Kemal :
«Evet bu da bir fikirdir.»
Karabekir:
«Paşam, fikir değil karardır.. Ben, işe başlayacağım ve ikmal-i namus için uğraşacağım. Paşam; İstanbul'da çok kalmayınız. Ve buradaki di¬ğer komutanlar üzerinde de müessir olarak bir an evvel Anadolu'yu kuvvetlendirelim. Birçok batmış milletler is-tiklâllerine kavuşurken asırlar doldurucu muazzam tarihi olan Türk milletini kurtaralım.»
Mustafa  Kemal:
«Vaziyet size hak verdiriyor. İyi olayım gelmeye çalışırım.»

Atatürk'ün el yazısı ile hazırladığı notun 3. sayfasını okuyoruz;
13) ^«S: 46-49.. (11 Nisan cuma günü) beni ziyareti baştan yalan, sonradan uydurma bir tiyatro parçası.. İsmet Paşa'ya söylediğini tahkik (12 Nisan 335'te İstanbul'dan çıkmış.. 19 Nisan 335 Trabzon).»

Karabekir, İzmir'in işgalini şöyle anlatıyor:
«15 Mayıs 1335'de millî iktisadımızın can evi olan sevgili İzmir'imizi Yunanlıların işgal ettiğini 16 Mayıs 335'-de haber aldık. Her tarafta halk ve ordu mensupları müthiş bir galeyanla hamiyetle çırpındılar. Günlerce halkın feryatları, mitingleri devam etti. Erzurum'da binlerce halk karargâhta toplandı.. (Tek dağ başı mezar oluncaya kadar mücadeleye) tekrar ant verildi.»

Atatürk'ün 20 numaralı notu da İzmir’in işgali ile ilgili :
20) «İzmir’in işgali (15 Mayıs 335) için mitingler ben emir verdikten sonradır.»

31) S: 85, 86, 87'de çok yalan var. 9   Temmuz'da beni reis intihap ettiler, 9 T. bildirdiler.
32) S: 88. Yalan ve ayıp...
33) S: 89, 90. Saçma ve şantaj!



Prof. Koral: «Karabekir'in İddaları Dayanıksız»

Millî Eğitim Bakanlığındaki bu tartışma Ve değerlendirme toplantılarından sonra Prof. Karal, General Karabekir ve Bakan Hasan Ali Yücel'e görüşlerini bildirir.
Tutanağı olduğu gibi yayınlayalım:

Enver Ziya Karat'ın, General Kâzım Karabekir Paşa'ya Cevapları
General Kâzım Karabekir'in Tenkitlerinin Özü.

General Kâzım Karabekir «Cumhuriyet Tarihi» tenkitlerini, bitirdikten sonra sayın Bakan Enver Ziya Karal'a, tenkitler üzerindeki düşüncelerini söylemesi için izin verdi. Enver Ziya Karal da tenkitlere şöyle cevap verdi :
Sayın Generalin tenkitlerini dört ana düşünce etrafında toplamak mümkündür:
1— Olayların psikolojik izahlarının hatalı oluşu.
2— Olayların seyrinde iki tarihî simanın belirtilerek diğerlerinin silik gösterilmesi veya hiç gösterilmemiş olması.
3— Olayların, gerçeğe hiç de uymıyan bir şekilde sistemli yapılmış bulunması, tarihî kritiğe hiç yer verilmemiş olması.
4— Cumhuriyet  tarihinin   yazılmasında   esas   olan nutkun yanlışlar ile dolu olması ve esastan ziyade teferruatı ihtiva etmesi.
Bu düşüncelerden birincisini ele alalım.
Sayın General psikolojik izahtan bahsederken en çok şunu belirttiler: «Mustafa Kemal genel harbin sonunda orduları yenilmiş mağlûp bir generaldir. Padişaha barış yapılması için telgraf çekmiştir. Halbuki Anadolu'nun doğusundaki ordular ve komutanlar yenilmemiştir. Bu itibarla yenilmiş bir komutanda yok farzetmemiz gereken savaşmak istek ve heyecanı mağlûp olmıyan komutanda vardır.»
Sayın Generalin bu izahı gerçeğe uymaz. Çünkü mağlûp olan ordu, tek başına yaşayan mücerret bir onay değildir. Bu ordu bir devletin ordusu. Böyle bir ordunun başında ve içinde bulunmayan ve dolayısıyla yenilmeden kendisini sorumlu saymıyan komutanlar da müteessir olur. Bu itibarla Anadolu'nun doğusunda bulunan ordu komutanlarının Mustafa Kemal'den daha az müteessir olmaları güç kabul edilir. Kaldı ki bir ordu komutanı yalnız başında bulunduğu ordunun mukadderatı ile ilgili değildir. Komutan mensup olduğu milletin bütün ordulariyle yakından alâkalı olmak gerektir. Komutanlık ödevleri bunu emreder. Madem ki bu böyledir. Mustafa Kemal'in yenilen ordularının yarattığı yeni şartlar bütün ordu komutanlarına kabul edilir. Zaten bu şartların General Kâzım Karabekir tarafından kabul edildiği de aşikârdır. Çünkü Mondros Mütarekesi imzalanırken General, mütareke imzalanmasın diye bir itirazda bulunmuş değildir,
Mustafa Kemal'in padişaha sulh yapılması için çektiği telgraftan bir yıl önce Enver Paşa'ya verdiği bir raporda harbin kaybedildiği ve sulh yapılması gereğini müdafaa ettiğini de biliyoruz. Paşa imkânların Birinci Cihan Savaşı'na devam edemiyeceğimizi gördüğü anda sulh yapılmasını teklif etmesi tabiidir. Fakat onun kafasında ve yüreğinde bu sulh memleketin işgalini ve milletin esaretini tazammun etmez. Bu sebepledir ki Paşa, Mondros Mütarekesi'nin şartlarına itiraz etmiş ve millî mücadelenin başına geçmiştir. Eğer Mustafa Kemal'de savaşmak ar-zusu ve haksızlığa karşı isyan temayülü olmasaydı; bu yolda yaptıklarını izah etmek mümkün değildir.
Bu düşüncelere dayanarak General Kâzım Karabekir'-in Cumhuriyet tarihinde psikolojik izah hatası diye ileri sürdüğü fikre iştirak edemiyoruz.
2 — Olayların seyrinde iki tarihî simanın belirtilmesi, diğerlerinin silik gösterilmesi veya hiç gösteril-memesi.
General Kâzım Karabekir, Cumhuriyet tarihinde olayların Atatürk ile İnönü etrafında toplandığına ve inkılâp tarihimizin seyrinde onlardan başka daha pek çok kimsenin emekleri olduğu halde bu cihetin işaret edilmediğine itiraz etmektedir.
Buna cevabımız şudur:
Yazılan tarih devlet tarihidir. Tarih olaylarının devlet bakanları etrafında toplonması bütün devlet tarihlerinde göze çarpan bir gerçektir. Bu aynı zamanda bir metod meselesidir. Klâsik bir ders kitabında bir olayın bütün kahramanlarını saymak imkânı yoktur. Bu imkânsızlık ders kitabının anonim olmasını gerektirir. Kaldı ki Türk inkılâbında Atatürk ile İnönü arasında mevcut ülkü ve işbirliği o kadar kuvvetli ve yapıcıdır ki bu hususta ısrar etmek tarih gerçeğini belirtmekten başka bir şey değildir.
3— Olayların  gerçeğe  uymıyacak şekilde sistemli yapılması ve tarih kritiğine yer verilmemiş olması.
General Kâzım Karabekir'in bu hususta yaptığı itiraza cevabımız şudur: ders kitabının yazılmasında özel bir metod vardır. Bu tarih kritiğine yer vermez. Tarih ders kitabı olayları sistemleştirdiği takdirde ancak büyük bir devri kısaltarak alabilir. Zaten tarih ders kitabından maksat öğrencilere tarih hakikatlerini daha ziyade yapıcı cepheleri ile ve sonuçlariyle öğretmektir. Bu itibarla, tarih ders kitabında olay hercümercini kritiğe tâbi tutarak ve kısaltmıyarak yazmak, maksat ve metodu feda etmekten başka bir netice doğuramaz. "
4— Cumhuriyet  tarihinin   yazılmasına  esas  olarak alınan «Nutkun»  hatalı ve yanlışlarla dolu olması.General Kâzım Karabekir'in bu hususta ileri sürdüğü düşünceleri kabul etmemekte mazuruz. Çünkü hata ve yanlış olarak gösterdiği şeylerin gerçekten öyle olduklarını tevsik edecek delilleri yoktur. Her ne kadar M. Kemal'in manda fikrine taraftar olduğunu nutkun bazı satırlariyle isbat etmek istedilerse de, bu satırların gerçek mânâsı hiç bir tefsire tahammül edemiyecek kadar açıktır ve bu mânâdan da Generalin çıkarmak istediği netice çıkmamaktadır.»

-------------------------------------------------

Bu yazı Uğur Mumcu'nun "Kazım Karabekir Anlatıyor" adlı sonradan kitap haline dönüştürülmüş 10-29 Haziran 1990 tarihli Cumhuriyet Gazetesi'nde yayınlanan yazı dizisinden derlenmiştir.

Son olarak Atatürk, Söylev'de yakın çalışma arkadaşlarıyla son­radan yollarının niçin ayrıldığını şöyle anlatır:
«Ulusal savaşa birlikte başlayan yolculardan kimile­ri, ulusal yaşamın bugünkü cumhuriyete ve cumhuriyet yasalarına değin uzanan gelişmelerinde kendi düşünce ve ruh yapıları kavrama sınırı bittikçe bana direnmeye ve karşı çıkmaya başlamışlardır. (..}
Bu son sözlerimi özetlemek gerekirse diyebilirim ki, ben, ulusun vicdanında ve geleceğinde sevdiğim büyük ge­lişme yeteneğini, bir ulusal giz gibi vicdanımda taşıyarak yavaş yavaş bütün toplumumuza' uygulatmak zorunday­dım.»


7 yorum:

  1. Admin yaşıyormusun

    YanıtlaSil
  2. Slm :) Siteye üye olamıyormuyuz veya sosyal medayadan takip etme imkanımız var mı ?

    YanıtlaSil
  3. Merhaba. facebook sayfası: facebook.com/carpitilantarih ... buradan takip edebilirsiniz.

    YanıtlaSil
  4. HZ.MUHAMMED İLE BİRLİKTE ASRI SAADET BİTMİŞTİR,,,KURANIN HİÇ BİR YERİNDE HALİFELİK ,YOK BABADAN OĞULA GEÇME HİLEFET VSSS YOK,,,DÖRT HALİFE HER TÜRLÜ ENTRİKALARA MARUZ KALMIŞ,ÖLDÜRÜLENLER VAR,ZULME UĞRAYANLAR VAR,,,YAŞAR NURİNİN HER SÖYLEMİNİ OKUYUN,,,ATATÜRK BU BAĞLAMDA HAKLIDIR...İSLAMİYET PEYGAMBER EFENDİMİZİN ÖLÜMÜNDEN SONRA HER TÜRLÜ EROZYONA UĞRAMIŞDIR,,,BUGÜNKÜ ORTADOĞUNUN DURUMU BUNUN AÇIK İSPATIDIR....ATATÜRK BİR PENCERE AÇTI,KAFASINI UYDURMA HADİSLERE,GELENEKLERE GÖMENLERE YOBAZLARA BAKIN BİLİM VAR DEDİ BAŞKADA BİR AMACI YOKDU,OLSAYDI BİR TEK CAMİ BIRAKMAYACAK KADAR GÜÇLÜYDÜ BUNDAN EMİN OLUN......OLAY BU KADAR BASİT...İŞİNE GELMEYEN ANLAMAK İSTEMEZ.

    YanıtlaSil
  5. Maalesef ki duruma bir gözünüz kapalı bakıyorsunuz.Keşke diğer gözünüzü de açıp olayı birde oradan bakabilseniz.

    YanıtlaSil