15 Eylül 2012 Cumartesi
"Atatürk'ün Sansürlenen Mektubu" Komedisi....
Okunduğu üzere Atatürk, "Arabistan yarımadasının kumsal çöllerinden; (Ikre, Bismi, Rabbi) safsatasını esas tutmuş olan Araplar, uygar dünyada, bilhassa Türk zengin uygar bölgelerinde bu ilkel ve cahiliyet devrinin simgesi olan ilkeye dayanarak yapmadıkları tahrifat kalmamıştır. Bu zihniyetle hareket edenler İslam'dan önce evrensel Türk uygarlığının bütün belgelerini imha etmekte engel görmediler.
Yazacağınız İslam tarihinin de bu doğrultuda toplayabileceğiniz belgelere dayanarak açıklanmasını önemli görürüm." diye yazmış. Açıkça söyleyebilirim ki bir müslüman olarak altına imzamı atıyorum.
Bu yazıdan "Atatürk, Kuran'a -safsata- demiş" çıkarımını yapıyorsanız "safsata" yapmış oluyorsunuz. Size bol bol kitap okumanızı öneririm.
Anlayamayanların olacağını varsayarak yavaş yavaş, tane tane anlatmaya başlayacağım ve konuya "Atatürk'ün Kuran'a -safsata- dediğini" varsayarak kişinin "safsata" kelimesinin ne anlama geldiğini bilmediğini düşünerek mantık hatasını ortaya çıkaracağım. ( "Safsata" kelimesinin ne anlama geldiğini bilmiyorsun tamam da, okuduğunu da anlamıyorsun arkadaş!)
"Atatürk'ün Kuran'a -safsata- demiş" olduğunu düşünerek açıklamaya başlıyorum;
"... (Ikre, Bismi, Rabbi) safsatasını esas tutmuş olan Araplar..." bu cümleden Arapların sonradan Müslüman olduğunu yada Kuran'ı sonradan esas tutmuş olduğunu anlıyoruz.
"...Arapların... bu ilkel ve -cahiliyet devrinin- simgesi olan ilkeye dayanarak yapmadıkları tahrifat kalmamıştır..." cümlesinde geçen "cahiliyet devri" terimi, İslam öncesi devirleri anlatmak için kullanılır. Yine cümlede geçen "ilke" kelimesinin "Ikre, Bismi, Rabbi"(Kuran) olduğunu anlıyoruz. Sorun şurada, "cahiliyet devri" İslam öncesi devri anlatmak için kullanılıyorsa, nasıl oluyorda Kuran cahiliyet devri simgesi olabiliyor. "Safsata" kelimesinin anlamını bilmeyen bir kişi bile Atatürk'ün böyle bir hata yapmayacağını bilir ve burada bir mantık hatasının olduğunun anlar.
Ben ne anladım onu anlatayım size; ilk başta "Safsata" kelimesi ne anlama geliyor ona bir bakalım.
Safsata kelimesinin Osmanlı Türkçesinde ki karşılığı "Kıyas-ı Batıl"dır. Yani "görünüşte doğru, hakikatte yanlış"...
Safsata kelimesinin Türkiye Türkçesindeki anlamı "bir düşünceyi anlamaya çalışırken yapılan yanlış çıkarsamadır"... Yani kısaca "yanlış anlama"dır.
Şimdi cümleyi "safsata" kelimesinin yerine anlamını koyarak ve cümleyi ona göre düzenleyerek yazalım:
"Yaradan Rabbinin Adıyla Oku" ayetini "yanlış anlayan" Araplar, uygar dünyada, bilhassa Türk zengin uygar bölgelerinde bu ilkel ve cahiliyet devrinin simgesi olan ilkeye dayanarak yapmadıkları tahrifat kalmamıştır...". Umarım şimdi anlaşılmıştır.
Yani Atatürk, Arapların "Ikre, Bismi, Rabbi" ayetini yanlış anladıklarını ve müslüman olmayan halkların belgelerini(özellikle Türklerin) yada İslam öncesi uygarlıkların(Mısır vb) belgelerini imha etmekten çekinmedilerini yazmıştır ve bu anlayışın "cahiliyet devri"ne ait bir anlayış olduğunu vurgulamıştır.
Ama bu yazı bir şekilde döndürülüp çevrilip Atatürk'ün karşısına dikilmiştir ve yıkılmaya muhtaçtır.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Bu ve bunun gibi daha birçoğu var...Bakın görüyorsunuz ya Atatürk döneminden kalan tüm olaylar tartışmalı bir Osmanlı tarihini her yönüyle bilebiliyoruz da Türkiye tarihini neden bilemiyoruz.Sakın gericiler yobazlar ayağına yatmayın.Çünkü onlar kılık değiştirilmiş şekilde her dönemde vardır Cumhuriyette sözde gericisi varsa unutmayın Osmanlı da da onu içten yıkmak isteyen din düşmanları vardı ve bulundukları makam olarak Osmanlı'nın daha üst noktada olduğu aşikardır.Atatürk'ün cenaze namazı yapıldı mı yapılmadı mı olayı bu kadar tartışılırken bizim sadece biriyle uğraşmamız saçma.Türkiye tarihinde Latife Hanım'ın mektubundan Atatürk'ün mecliste ki ilk konuşmasına kadar eksik ve bilinmeyen o kadar şey var ki...Ve eğer siz yine de Atatürk tarihini parlak görüyorsanız sorarım size neresini parlak görüyorsunuz ? Aydınlatılmamış bir tarihin arka odaları gün yüzüne çıkarılmamışken siz tarihe ilgi duyan biri olarak bütün bu olaylara karşı nasıl nesnel bir tutum takınıp körü körüne inanıyorsunuz? Asıl sizin bu yaptığınız bağnazlık değil midir ?Atatürk'ün Samsun'a çıkmadan önce Sultan Vahdettin ile konuşmaları neden bizim okul kitaplarımızda yer almıyor ya da neden Sultan Vahdettin'in Balkan gezilerine yanında yaveri olarak Atatürk'ü götürdüğü(o kadar kişinin arasından) bize anlatılmıyor...Yazık Cumhuriyetin ilk yıllarında ki komplo devam ediyor ve biz hala aydınlatılmamış ve belki de yalan olduğu için asla aydınlatılamayacak bir tarihe inanıyoruz.Ve sizler de bu yalanın mimarları oluyorsunuz...
YanıtlaSilYorumunuz için teşekkür ederim. Öncelikle tarihte olan bütün olayları, kişiler arasında geçen konuşmaları tamı tamına bilmemiz mümkün değildir, biz var olan belgeleri kullanarak gerçeği gün yüzüne çıkarmaya çalışırız ve yazılı belgeler günümüz çağımıza yaklaştıkça da artar. 100 yıl çok uzun bir süre değildir ve 100 yıl öncesine ait birçok soruya cevap verebileceğimiz belgeler elimizde mevcuttur. Şunu söylemek isterim ki benim amacım Atatürk'e atılan yalanları elimden geldiğince ortaya çıkarmaktır. Eleştiri başkadır, çamur atma başkadır. Çamur atanı görürsem hemen müdahale etmeye çalışırım, atılan çamurdan kalan izi de temizlemeye gayret gösteririm.
YanıtlaSilAtatürk tarihi parlak değil demişsiniz, peki ama hangi tarih parlak ki? Osmanlı Devleti nerede ve ne zaman kuruldu hala bunun tartışması yapılıyor. İstanbul'un fethi bile tartışılıyor. Atatürk'le ilgili dolu arşiv belgesi var. Yazılmış bir sürü kitap varken bana çıkıp bu tarih yanlış öğretiliyor demeyin, kendiniz öğrenin. Atatürk'ün Vahdettin ile yaptığı konuşmayı anlatanın Atatürk'ün kendisinin olduğunu biliyor muydunuz? Birçok tarih kitabında bu konuşmanın sansürlendiğini? Vahdettin asıl anlatmak istediğinin ne olduğunu, konuşmanın tam metnini okuyarak anladınız mı? Vahdettin'in açıkça Anadolu'ya geçince İngilizler ne istiyorsa yap! dediğini okudunuz mu? Milli eğitim kitaplarında şu yazmıyor, bu yazmıyor demişsiniz iyi de Atatürk, Samsun'a çıkmadan önce Milli Mücadele'nin belkide dönüm noktalarından olan Fevzi Çakmak'ın "Üçlü Misak" adını verdiği, Cevat Çobanlı, Fevzi Çakmak ve Atatürk arasında geçen konuşmayı hangi Milli Eğitim Kitabı yazdı?
Son olarak, bir çok kişinin dediği gibi arşivler kapalı falan değildir. Birçok arşiv açıktır. Gerek İngiliz arşivleri, gerek meclis zabıtları hepsine ulaşabilirsiniz. Bu belgeleri kendine misyon belirlemiş tarihçilerin yorumlarını okumadan incelerseniz, sizin için daha hayırlı olur kanaatindeyim. Yorumunuz için tekrar teşekkürler.
safsata
YanıtlaSilisim Arapça safsaµa
isim Boş, temelsiz, asılsız söz
TDK sözlükten, böylece temeli bozuk savunmanız ilk paragrafından çökmüş oluyor...
Paragrafı objektif olarak tekrar okuyun lütfen.
SilSAFSATA; Yunanca'da Hezeyan, yalan, uydurma, zahirde doğru hakikatte yanlış ve yalan olan kıyas.
SilSafsata; Arapça’da “aldatıcı, gerçeğe götürmeyen mantık silsilesi” manalarına gelmektedir.
“Safsata” kelimesi mantık hataları sonucu ortaya çıkan boş, asılsız, temelsiz söz demektir. Mantıkta bilerek veya bilmeyerek ortaya çıkan hatalar sonucu kullanılan boş ve gereksiz sözler olarak tanımlanmaktadır. Kusurlu akıl yürütmenin diğer bir tanımıdır.
Arapça’da “boş, temelsiz, asılsız” söz olarak kullanılmış ve Türkçe’ye de aynen Arapça’daki manasıyla geçmiştir.
Osmanlıca’da “kıyas-ı batıl” olarak ifade edilmektedir.
Anlami; Gercek dışı fikri rakibe veya düşmana kabul ettirmek için başvurulan, görünüşte doğru, hakikatte yanlış kıyas demektir..
ıvırmaya kıvırmaya gerek yok. mustafa kemak burada bir ayetten safsata diye bahsediyor. bu islam ve ya kuran ı kerim aleyhine tek bir cümlesi olsa neyse fakat onlarca örneği de var önümüzde. mustafa kemal' in inançsız olması değil burada mesela. hayatını kurtardığı, olmasaydı babasının belli olmayacağı iddia edilen bir milletin inancına hakaret söz konusu. üstelik o milletin ne kadar üstün bir millet olduğunu anlatmaya çalıştığı bir mektupta. ironiye gel.
SilAyetten safsata diye bahsetmiyor beyefendi, tekrar okuyun. Objektif olun az, iftira atmak kolay!! Mustafa Kemal, Arapların belli bir dönemdeki düşüncelerine, yorumlarına safsata diyor. Mektubu ise zaten "Türk-İslam Tarihi" araştırmalarını yürütecek olan komisyona yolluyor. Bu bilgi bile anlamanızı kolaylaştırır.
SilNe oldu, neden silindi yorumlarım. Utanmıyormusuzunuz insanları kandırmaya!!!
YanıtlaSilYorumunuz için teşekkürler, yorumunuz okumadan, spam gözüktüğü halde görünür yapmıştım.
SilÖncelikle, 1930 yılında ve Osmanlı Türkçesinin hakim olduğu yıllardaki belgelerdeki kelimelere bakılırken, Türkçe-Türkçe sözlüğe değil, Osmanlıca-Türkçe sözlüğe bakılır. O dönemde ki kullanılan kelimeler bugünkü anlamından farklı olabilir. Bugünkü TDK sözlüğünü kullanarak 90 yıl önceki kelimeleri veya cümleleri yorumlayamazsınız.!! Osmanlıca sözlüğe bakmanız gerekir. Osmanlıca-Türkçe sözlükte "Safsata" kelimesi; " hezeyan, yalan, uydurma. zâhirde doğru, hakikatte yanlış ve yalan olan kıyas. (bak: dimağ)" olarak geçmektedir. Dimağ ise bilinç yada zihin demektir. (insanların dimağları ise kişiden kişiye değişir, farklı yorumlardır.) Mustafa Kemal burada bu anlamda kullandığı açıktır. Arapların farklı yorumladıklarını ve bu yorumun cahiliye devri simgesi olduğunu söylemiştir. Bizim ise tarihimizi keşfederken bu tür safsatalara düşmememiz gerektiğinden bahsetmiştir. Sonuçta Türkler belli zamanlarda, şamanizm, göktanrı gibi İslam dışı dinlere inanmıştır. Bu durum bizi tarih araştırmalarından uzaklaştırmamalı vurgusunu yapmak istemiştir. Zaten Türk Tarih Kurumu hangi dönemde İslama zarar verecek bir araştırma yapmıştır? Ön yargılarınızdan kurtulun lütfen!
Bu yorum yazar tarafından silindi.
SilBu yorum yazar tarafından silindi.
SilSayın admin sadece tek soruma cevap verilmiş. Siz Mustafa Kemal'in dindar olduğunu mu savunuyorsunuz. Bunu anlayamadım. Size 3 sorum var buyrun cevap verin.
Sil1-Bu videoyu açıklayınız.
http://www.youtube.com/watch?v=QfXTx8Q3f8k&feature=share&noredirect=1
2-Can Dündar'ın bu söyleminide açıklayınız.
Gelelim "Laik yanılgı"ların sonuncusuna:
Son zamanlarda "Atatürk'ün de iyi bir müslüman olduğunu" anlatan nutuklar türedi.
Yapmayın dostlar;
Bu yolla Atatürk'ü Refah'a sevdiremeyeceğiniz gibi, halka da yanlış tanıtmış olursunuz.
Benim önerim şu:
Herkes anneannesinin nasıl giyindiği bilgisini kendine saklasın. Kenan Evren, Kur'an'dan ayetler okumayı seviyorsa kürsüde değil, evinde okusun. Tansu Çiller, ezan sesi seviyorsa yalısının bahçesine cami yaptırsın. Ama kimse laiklik adına bize dini masallar
anlatmasın.
Atatürkçüler ille İslam tartışacaksa hadi gelin Mustafa Kemal'in yıllarca gizlenen konuşmalarını raflardan indirelim.
Göze alabiliyorsanız, O'nun Kâzım Karabekir'e "herşeyden önce din anlayışını kaldırmalıyız" dediğini ortaokul din kitaplarına koyalım. Bir İngiliz yazara söylediği "benim dinim yok. Bazen bütün dinler denizin dibine batsın istiyorum" sözlerini Diyanet İşleri Başkanlığı'nın girişine asalım.
"Anneannem müslümandı", "Atatürk dindardı", "İslam toleranslıydı" derken, bir şeriat iktidarını ufukta gördük. Sizce yöntemi değiştirmenin zamanı gelmedi mi?
Can DÜNDAR yayın Tarihi 17.01.1995
KAYNAK: http://www.candundar.com.tr/_v3/index.php#!%23Did=802
3-Nutukta söylemiş olduğu bu cümleleride açıklayınız.
"...Efendiler, bütün insanlığın görgü, bilgi ve düşüncede yükselip olgunlaşması, Hristiyanlığı, Müslümanlığı, Budizmi bir yana bırakarak basitleştirilmiş ve herkes için anlaşılacak duruma getirilmiş saf ve lekesiz bir dünya dininin kurulması ve insanların, şimdiye kadar kavgalar, çirkeflikler, kaba istek ve iştahlar arasında bir sefalethanede yaşamakta olduklarını kabul ederek, bütün vücutları ve zekâları zehirleyen zararlı tohumları yok etmeye karar vermesi gibi şartların gerçekleşmesini gerektiren birleşik bir dünya devleti kurma hayalinin tatlı olduğunu inkâr edecek değiliz..."
M.K.Atatürk (Nutuk)
Yıllardır Atatürk ve cumhuriyet tarihi üzerine yazılar ve kitaplar okuyan birisiyim. Hiçbir zaman Atatürk'ün veya başka birinin müslümanlığını ölçme "şirkine" düşmedim. Bir kişiye "o zaten müslüman değil!" demek, Allahlık taslamaktır, açıkça küfürdür, şirktir. Beni o kişinin dinime ne hizmette bulunduğuna bakarım, ona göre karar veririm. Asıl soru "Atatürk dindar mıydı?" sorusu değildir, asıl soru "Atatürk, İslam'a nasıl bakıyordu?" sorusudur. Peki Atatürk, İslam'a nasıl bakıyordu? Cevap, Elmalılı Tefsiri nasıl bakıyorsa öyle bakıyordu, Buhari tercümesi nasıl bakıyorsa öyle bakıyordu. Dindar mıydı, o muydu bu muydu ben bilmem. Patrikhaneyi bu ülkeden çıkaran Atatürktür. Misyoner yetiştiren, yabancı okulları tevhid-i tedrisat kanunuyla pasifleştiren, Heybeliada Ruhban Okulunu kapatan Atatürktür. Kazım Karabekir için de dindar insandı diyorlar, ama kızından öğreniyoruz ki birayı seviyormuş, kızlarına iştahları açılsın diye yemekten önce bir-iki yudum şarap içiriyormuş, evde çalışan kara çarşaflı kadını azarladığını öğreniyoruz. Yada Fevzi Çakmak Paşa'ya bakalım, Osmanlı Genelkurmay Başkanlığı yapmış, "Dindar Paşa" diye anılan bir komutan, Atatürk Devrimlerinin ilk uygulayıcısıdır ve hatta koruyucusudur. Gelgelelim Abdülhamit'e, torunu geçenlerde televizyon programına katıldı ve dedesinin rom içtiğini söyledi, hatta oğluna "içki değil bu şerbet" diyerek şaka yaptığını anlatır. Bunun yanına kendini halife sanan ayyaşları da koyabilirsin. Bu örnekler dururken sen "şirke" saplanmaya devam edebilirsin, ben saplanmayacağım.
Sil------------------
1- Koca konuşmadan bir paragraf alıp yorumlamak tarih yapmak demek değildir. Koca konuşmadan bir paragraf alıp, yaptığı konuşmadan dolayı bir insanı yargılayamazsınız. O konuşmanın öncesi var. Kur'an da ".... namaz kılmayın..." bölümünü alıp, "bakın kur'an aslında namaz kılmayın diyor" diyemezsiniz. O ayetin, surenin öncesi sonrası yok mu? Atatürk, o konuşmasında laiklikten, ilkelerden bahsediyor, yaptıklarından bahsediyor ve bunların hiçbir şekilde Kur'an ayetleri gibi değişmez yani "dogma" olmadığını söylüyor. Bu ilkeleri belirlerken de hayattan ilham aldıklarını , çağın gerekliliklerini göz önüne alarak yaptıklarını dile getiriyor. Kur'an dogmadır. Konuşmanın tamamını okursanız, açıklamaya gerek olmadığını anlarsınız.
2-Can Dündar'ı sevmeyen ve güvenmeyen birisi olarak Can Dündar'dan kaynak göstermeniz beni hiç etkilemez, öncelikle onu söyleyeyim. Ama cevap vereceğim tabiki.
SilAtatürk'ün söylediği iddaa edilen o cümlelerin hepsini kaynaklarından okudum. Kazım Karabekir'e söylediği o cümle güvenilir değildir. Mustafa Kemal zaten daha sonra Karabekir Paşa'ya yazdılarına karşılık cevap niteliğinde notlar da alacaktır. Kazım Karabekir o kitabında Mustafa Kemal'e bolşevik bile demiştir ki Kazım Karabekir'i bolşevik diye mecisten atmak isteyen Mustafa Sabri'ye karşı Karabekir'i savunan kişi Mustafa Kemaldir! Daha sonra zaten Mustafa Sabri cinayete kurban gidecektir. TKP'yi kurdurtan kişi Mustafa Kemaldir, amacı ülkedeki boşvikleri tek çatı altında toplayıp sindirmektir. Bu fikri düşünen de Karabekir Paşa ile Atatürktür. Ortada bu gerçekler varken Karabekir Paşa'nın bu söyledikleri de güvenilir olmaktan çıkıyor, kusura bakma. Amacın lekelemek olduğu ortaya çıktığı için dikkat edersen birçok tarihçi bu kaynağı kullanmazlar bile(misyoner tarihçiler hariç). O kitapta sadece bu cümle mi var, daha neler var neler fakat güvenirliği çok azdır. o yüzden ortada fazla yoktur bu kitap.
"Bir İngiliz yazara söylediği "benim dinim yok. Bazen bütün dinler denizin dibine batsın istiyorum" sözlerini Diyanet İşleri Başkanlığı'nın girişine asalım." cümlesinde ki "bir ingiliz yazar" kimdir? Neden bunun ismini söylemeye gerek duymamış, bir düşün istersen. Hep aynı oyun "bir gün şöyle demiş, bir ingiliz yazara şunu demiş" falan yahu tam söylesenize şunun adını tam öğrenelim. Ben söyleyeyim o İngiliz yazar Grace Ellison'dur. Atatürk ile bir mülakat yapmıştır ve daha sonra kitap haline gelmiştir bu mülakat ve şunu söyleyeyim o mülakatta Atatürk'ün asla böyle bir cümlesi geçmemektedir. Daha sonra Grace Ellison ile yapılan röportajda "ben kitaba yazmayı unuttum ama Mustafa Kemal Paşa bi de "benim dinim yok. Bazen bütün dinler denizin dibine batsın istiyorum" demişti." demiştir. :) Böyle saçmalık olmaz.
3- Nutuk'u okumamışsın belli. Allah aşkına o cümleyi teyit ettin mi? Öncesini sonrasını okudun mu? Okumadın. Evinde nutuk varsa yada internetten indirip bi bi bak istersen; o cümle "HİLAFET KONUSUNDA HALKIN ŞÜPHE VE ENDİŞESİNİ GİDERMEK İÇİN YAPTIĞIM AÇIKLAMALAR" başlığı altında bulabilirsin. Ben yine biraz bahsedeceğim ama.
SilNutuktan alıntı; "Efendiler, İngiliz tarihçilerinden Wells, iki yıl önce yayınlanan bir tarih kitabı yazdı. Eserinin son sayfaları "Dünya tarihinin gelecekteki safhası" başlığı altında bazı düşünce ve görüşleri içine almaktadır. Bu görüşlerin yönelmiş olduğu hedef "Un gouvernement federal mondial" yani birleşik bir dünya devleti kurma sorunudur. Wells, bu bölümde, birleşik bir dünya devletinin nasıl kurulabileceğini ve böyle bir devletin önemli ayırıcı özellikleri ile ilgili tasavvurlarını belirtiyor" "WeI1s, bütün hâkimiyetler tek bir hâkimiyet içinde eritilmezse,milliyetlerin üstünde bir kuvvet meydana çıkmazsa, dünya mahvolacaktır diyor ve gerçek devlet, çağdaş hayat şartlarının bir zaruret haline getirdiği birleşik dünya devletinden başka birşey olamaz; hiç şüpheyoktur ki, insanlar kendi icatları altında ezilmek istemezlerse er geç birleşmeye mecbur olacaklardır görüşünü ileri sürüyor." "Efendiler, bütün insanlığın görgü, bilgi ve düşüncde yükselip olgunlaşması, Hİristiyanlığı, Müslümanlığı, Budizmi bir yana bırakarak basitleştirilmiş ve herkes için anlaşılacak duruma getirilmiş saf ve lekesiz bir dünya dininin kurulması ve insanların, şimdiye kadar kavgalar, çirkeflikler, kaba istek ve iştahlar arasında bir sefalethanede yaşamakta olduklarını kabul ederek, bütün vücutları ve zekâları zehirleyen zararlı tohumları yok etmeye karar vermesi gibi şartların gerçekleşmesini gerektiren birleşik bir dünya devleti kurma hayalinin tatlı olduğunu inkâr edecek değiliz. Türkiye'ye musallat olmamak şartıyla, hilâfetçileri ve Panislâmizm taraftarlarını memnun etmek için, bu tasavvur ve tahayyül bir dereceye kadar bizde de tasvir edilmişti." "Avrupa'da, Asya'da, Afrika'da ve diğer kıt'alarda yaşayan Müslüman toplumları, gelecekte herhangi bir gün kendi irade ve arzularını kullanacak bir güç ve özgürlüğe kavuşurlar ve o zaman lüzumlu ve yararlı görürlerse, çağın gereklerine uygun birtakım uyuşma ve birleşme noktaları bulabilirler. Şüphesiz, her devletin, her toplumun biribirinden karşılayabileceği ihtiyaçları vardır. Karşılıklı çıkarları olacaktır. Tasarlanan bu bağımsız İslâm devletlerinin yetkili temsilcileri bir araya gelip bir kongre yaparlar ve falan ve filân İslâm devletleri arasında şu veya bu ilişkiler kurulmuştur. Bu ortak ilişkileri korumak ve bu ilişkilerin gerektirdiği şartlar içinde birlikte hareket sağlamak için, bütün İslâm devletlerinin temsilcilerinden kurulu bir meclis oluşturulacaktır. Birleşmiş olan İslâm devletleri bu meclisin başkanı tarafından temsil edilecektir derlerse ve isterlerse, işte o zaman, o birleşik İslâm devletine hilâfet ve ortak meclisin başkanlığına seçilecek zata da halife ünvanı verirler. Yoksa, herhangi bir İslâm devletinin, bir kişiye bütün İslâm dünyasınnı işlerini yönetme ve yürütme yetkisini vermesi akıl ve mantığın hiçbir zaman kabul edemeyeceği bir durumdur."" M.K.Atatürk (Nutuk)
sadece tek bir soru soracağım admin müslüman mısınız acaba?
SilÖncelikle açıklamalarınız için teşekkür ederim. Bir konuyu açıklığa kavuşturmak istiyorum. Allah (c.c.) Zariyet Suresi 56. Ayette “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım” demiştir. Bu ayetten de anlaşılacağı gibi, Müslümanım diyen bir insanın hayata bakış açısının temelinde İslamiyet olmalıdır. Yani biz Müslümanların hayatının her karesinde, yaşamımızın her alanında İslamiyet hüküm sürmeli ve her şeyimizi islama göre ayarlamalıyız. Yani İslam bize değil biz islama uymakla mükellefiz. Bu sebeptendir ki benim bakış açımın temelinde İslamiyet var, ve cevaplarımın hepsi bu yönde olacaktır. “Patrikhaneyi bu ülkeden çıkaran Atatürktür. Misyoner yetiştiren, yabancı okulları tevhid-i tedrisat kanunuyla pasifleştiren, Heybeliada Ruhban Okulunu kapatan Atatürktür.” Demişsiniz.
SilPeki Tekke ve Zaviyeleri, 2 Eylül 1925 tarihli kararnamelerle kapattıran kim ? 15 Kasım 1935'te 2845 numaralı kanunda "Tasnif harici tutulan cami ve mescitler usul ve mevzuata göre kendilerinden başkaca istifade edilmek üzere kapatılır" hükmünü veren kim?
Bu tarihten sonra yüzlerce cami kapatıldı, depo yapıldı, satıldı, yıktırıldı, parti binası bile yapıldı. Ayasofya gibi güzide bir camii müzeye çevrildi. Bunları yaptıran kim ?
Kızının bir söylemi ile, Kazım Karabekir’in birayı sevdiğini söyleyebiliyorsunuz, torunu rom içerdi demesini belge sayıp Abdülhamit’te içiyormuş bak diyebiliyorsunuz, hatta halifelere bile ayyaş diyebiliyorsunuz. Peki, o kadar belgeye, o kadar söyleşiye o kadar duyumlara rağmen Mustafa Kemal’i neden sürekli aklamaya çalışıyorsunuz. Bu çelişki niye ?
Diğer bir konu benim şirke devam ettiğim konusu. “Bu örnekler dururken sen "şirke" saplanmaya devam edebilirsin” Şirk ne demek ki ben şirke saplanmaya devam ediyorum. ? Allah birdir ve tektir ondan başka ilah, başka yaratıcı yoktur. Hiç kimseyi hiçbir şeyi ona ortak koşamam. Ben buna iman ettim. İmanımın, inancımın gereği olarak islamın derinlerine indiğim ve dinimi anlamaya çalıştığım ve bunu yaparken şu anki yaşantıma baktığım, ben de dahil halkımızın dinden ne kadar kopuk olduğunu gördüğüm için sevmiyorum zaten Mustafa Kemal’i.
Gelelim videoya; Kuranı Kerim ayetleri ile bu konuşmadaki sözleri örneklemeniz hiçte uygun olmamış. Bakalım sözün tamamı ne diyor. “Bizim devlet idaresindeki ana programımız CHP programıdır. Bunun kapsadığı prensipler, idarede ve siyasette bizi aydınlatan ana hatlardır. Fakat bu prensipler, GÖKTEN İNDİĞİ SANILAN KİTAPLARIN, dogmalarıyla asla bir tutulmamalıdır. Biz ilhamlarımızı GÖKTEN ve GAİPTEN DEĞİL, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz” Bu sözlerin önü arkası mı kaldı ki, ben size sadece “gökten indiği sanılan kitaplar” deseydim, önüne arkasına bakalım diyeceğim. Gayet açık net ve anlaşılır cümleler var bu konuşmada. Özellikle büyük harfler kullandığım kısımları iyi idrak edelim lütfen. Kutsal kitabımız Kur’an’ı Kerim’e gökten indiği sanılan sıfatı konmuştur. Ha başka kitaplara mı dedi ? Mesela İncil’e veya Tevrata’mı diyelim ki onu kastetti (Buna dair bir kanıt yok konuşmada) O kitaplarda gökten inmiş hak kitaplardır. Sonradan insanlar tarafından bozulmuş olması bu gerçeği değiştirmez. Peki Sanılan nedir ? Öyle bilinmekte, onlar öyle olduğunu düşünüyor, sanmaktan gelen, böyle olduğu biliniyor ama böyle değil demek. Peki cümleyi buna göre kuralım şimdi. Gökten indiği düşünülüyor ama öyle değil gibi ve buna benzer bir anlam çıkar. Gelelim son cümlesine ilhamlarını gökten ve gaipten almamak ? Bunu da siz cevaplarsınız. Bir insan imanı inancı dışında kalan söylemleri, olguları, kanunları, kuralları ne derece uygulamaya alabilir. İnancına ters düşen hangi oluşumu kabul edebilir. ?
SilBirde şu nutuk ta sözü geçen kısmı anlayamamanızı anlamadım. Sizin bahsettiğiniz yeri de okudum diğer yerleri de. Bir Müslüman nasıl olurda Müslümanlığı bir yana bırakarak daha basitleştirilmiş başka bir din isteyebilmeyi bile aklından geçirebilir. Kaldı ki o cümlede Müslümanlığın yanı sıra hristiyanlık ve budizmden söz eder ama ne hikmetse Yahudilik ten bahsetmez. Neden Acaba ? Masonluk olgusunun temel amacı, dünya genelindeki bütün dinleri ortadan kaldırıp daha basit bir inanış ve yeni bir dünya düzeni getirmektir. Bu olgunun temel taşlarında Yahudiler vardır. Masonluk oluşumu Yahudilerindir. Ve Mustafa Kemal’inde bu masonluk olgusunun tarifini nutukta alenen beyan etmesi ve bu hayalin tatlı olduğunu inkar etmeyecek olması ne kadar da manidardır.
Sonuç olarak, Mustafa Kemal’in dindar olup olmaması beni bağlamıyor. Hatta ateist olması veya olmaması da beni ilgilendirmiyor. Belki de mason du bilemem burası da umurumda değil. Beni ve milyonlarca müslümanı ilgilendiren kısmı, ümmeti müslümanın yaşamaya çalıştığı islama vurulan darbeler. Temeline yerleştirilen dinamitlerdir.
SilNedir bu darbeler ve dinamitler.
Hilafetin kaldırılması; Peygamber Efendimiz s.a.v. zamanından gelme bu gelenek ile Müslümanlarının bir başı bir lideri vardı, buna son verildi. 13 asır süregelen halifeliğin son bulması, dünya Müslümanlarının günümüz de bile halen zulüm görmeleri ve birlik sağlayamamalarının en büyük nedenlerindendir. Ha diyelim ki halifelik yanlış ellerdeydi. Hilafeti sürdürebilecek hiç mi ilmi yüksek Allah dostları kalmamıştı. ? Diyelim ki kalmamıştı (ki mutlaka vardı Osmanlının medreselerinde yetişmiş onlarca Allah dostu) Halifeliğin bozulduğunu, amacından çıktığını ve halifelik görevini üstlenen halifenin islama hizmet edemediğini ve bu kutsal görevi devam ettirecek bir zatı muhteremin kalmadığını anlayabilecek ilim, hilafeti kaldıranlarda varmıydı ki bozulduğunu anladılar?
-Şeriatın Kaldırılması ve Beşeri Kanun; Şeriatın tanımı yapalım. Kuran’ı Kerim’deki ayetlere ve Hz. Muhammed’in sözlerine dayanan, İslam Kanunu, İslam Hukukudur. Yani Müslüman’ın yaşam biçimi, yol haritasıdır. Ortalama 700 yıllık hükümranlığı boyunca neredeyse dünyanın yarısını fethetmiş ceddimizin anayasasıdır. Sen yüzyıllardır kullanılan, milyonlarca Müslüman’a, Ehli Kitap mensuplarına ve yedi düvele adaletle hükmedilmiş şer-i kanunu reddet, yok say, yok et. Yerine, savaştığın haçlıların (İsviçre’nin Fransa’nın İtalya’nın) beşeri kanunlarını getir. Maide Suresi 44. 45. Ve 47. Ayetlerideki hükmü yoksay, yerine getirdiğin Yahudi ve Hristiyan kanunu ile Müslüman topluma hükmet. Cuma olan tatilimizi Pazar gününe çek, kullandığımız Hicri takvimi Miladi Takvimle değiştir.
-Harf İnkilabı; Yüzyıllardır kullanılan Arapça harflerin yerine Latin alfabesinin getirilmesinin ne gibi mantıklı bir açıklaması olabilir. Batıya özenti mi ? Yoksa gerçek sebebi İnönü’nün dediği gibi mi ? “Devrimin temel gayelerinden biri yeni nesillere geçmişin kapılarını kapamak, Arap-İslam dünyası ile bağları koparmak ve dinin toplum üzerindeki etkisini zayıflatmak. Yeni nesiller, eski yazıyı öğrenemeyecekler, yeni yazı ile çıkan eserleri de biz denetleyecektik. Din eserleri eski yazıyla yazılmış olduğundan okunmayacak, dinin toplum üzerindeki etkisi azalacaktı.” KAYNAK İnönü, Hatıralar C.II sayfa 223
-Arapça Yasağı; 1928 yılında Arapça okullar açılması ve Arapça eğitim verilmesi yasaklandı, aynı yıl devletin bir dini olduğu ve devletin dini İslam’dır ibaresi anayasadan çıkartıldı. Bu yasak o kadar ileri gittiki, Arapça Allahuekber denilmesi bile yasak, Arapça ezan okuması ve kuran okuması yasak, okuyanlarla ilgili yasal işlemler yapılacak. Nenelerimiz dedelerimiz Kuran ve Cüzlerini saklamak zorunda kalacak, samanlıkta, gizli gizli ücra köşelerde okumak zorunda kalacak. Yakalananlar ise tutuklanacak, ellerindeki Arapça Kuran’lara ve din kitaplarına el konulacak… Bugün İslam’ı kısmen de olsa yaşayabilme rahatlığı, bir çok Kemalist düşüncenin bahsettiği gibi Mustafa Kemal olmasaydı rahatça ibadet edemezdik düşüncesinden değil. 1950 yılında Adnan Menderes Hükümeti tarafından çıkarılan 5665 sayılı yasayla Arapça yasağının kaldırılması ile ilgilidir.
Sil-Şapka Dayatması ve Kılık Kıyafet İnkilabı; Müslüman erkeklerin başlarındaki sarıklar yerine Yahudilerin simgesi haline gelen şapkaların zorla, gaddarca, hunharca giydirmeye çalışılması. Şapka giymeye karşı gelenlerin ve hilafetin kaldırılmasına isyan edenlerin akıbeti ise, istiklal mahkemesi adı altında kurulan ve hızlı bir şekilde yargılama sonucu ya tutuklanmaları, ya sürgün edilmeleri yada idamları ile son bulmuştur. Müslüman kadınlarımıza da medeniyet adı altında açık saçık giyinmesinin önü açılmış, böyle giyinmenin çağdaşlık olduğu empoze edilerek batının kılık kıyafeti getirilmiş ve kıyafette büyük bir devrim yapılmıştır. Bu vahim duruma da Mehmet Akif’in sözleriyle anlam getirelim isterseniz.
“Kim demiş Avrupa insanı medeni, Ne edep var ne haya, çırılçıplak bedeni.
Medeni olmak açmaksa bedeni, desenize hayvanlar sizden daha medeni.”
-Laiklik Kavramının Getirilmesi; Laikliğin kısa tanımı. Din ve devlet işlerinin birbirlerinden ayrılması. Yani Din, sokağa, caddeye, hükümete devlete, hatta hukuka adalete hiçbir alana hiçbir kuruma karışmayacak ve Diyanet İşleri Başkanlığı adı altında hapsedilecek. Cami’ler devletin eline geçecek, oraya namaz kıldırma memurları koyup islamı değil de istedikleri dini, İslam diye halka yutturacaklar (yutturmaya çalışacaklar)... Ama devlet dine her zaman her şekilde karıştı, karışıyor ve karışmaya devam edecek. Yahu Biz Bizi yaratandan daha mı iyi bileceğiz ki (haşa) bize indirilenle değil de, ecnebilerin yazdıklarıyla, beşeri sistemle yönetileceğiz… Bugün mahkeme salonlarına gittiğimiz de yargılama yapılırken kimin kanunları ile biz müslümana hüküm veriliyor. Ayıptır yazıktır günahtır… Hangi vicdan bunu kabul edebilir…
Ve daha sayılabilecek bir sürü yeni oluşum. Sözün özü İslama ait ne kadar görüntü varsa yok edildi. Bütün devrimler islamla çakıştı.
Neden Neden Neden ???
orumlar için teşekkür ederim. Konu çok uzadı ve başlık ile yorumlar alakasız olmaya başladı. Yorumları okudum, belirttiğiniz hususlar için ayrıca yazılar yayımlamayı planlıyordum. Yayınladığım zaman altına yorumlarınızı ayrıca yaparsanız daha iyi olur.
SilÖncelikle şunu söyleyeyim madem sizin için önemli, elhamdülillah müslümanım!
Bir müslümanın hayatını İslam'a göre ayarlanması gerektiğini biliyorum. Semavi dinlerden İslam ve Musevilik insanın hayatını direk etkileyecek ve düzenleyecek sınırlamalar koymuştur. Fakat sizin bakış açınız dini değil, inançsal! Din ile inanç aynı şey değildir. Allah'ın koruduğu inanç değildir, dindir yani Kur'andır. Siz Kur'an göre hayatınızı düzenlememişsiniz, inancınıza göre düzenlemişsiniz, öyle görünüyor.
Klasik sözleri tekrarlamışsınız, camiler yıkıldı, depo yapıldı, satıldı vb... Gören de Osmanlı döneminde hiç cami yıkılmadı sanacak, Adnan Menderes döneminde yol genişletme çalışmaları için yıktırılan Mimar Sinan camiisindan bahsetmezsiniz, Mimar Sinan mescitlerinden, Beyazıt’ta yıkılan Kemankeş Kara Mustafa Paşa Camii ve medresesinden, Topkapı’daki Kara Ahmet Paşa’nın Mimar Sinan eseri zarif sebilinden, Hoca Sinan tarafından yaptırılan Azepler Mescidi Fatihli yıllardan kalmadır ama hamamı ile birlikte yola katılır. Kanuni devri hatırası Tüfenkhane Mescidi üç kuruşa satılır. Saraçhane Mescidinin üzerinde ise şu an resmi daireler vardır. İstanbul'da bir zamanlar Ebu Suud çeşmesi vardı, ne oldu ona? Kimlerin döneminde yıkıldı? Camiler gerek görüldüğü dönemlerde yıktırılır, gerektiğinde yenisi yapılır bu çok normaldir, dünde yıkıldı, bugünde yıkılıyor, yarın da yıkılcak ama yenileri de yapılacak. Fakat şunu söylemek isterim ki Atatürk döneminde sapasağlam camiiler yıkılmamıştır. Fatih döneminden yada Mimar Sinan eserleri yıkılmamıştır, bilin!
Tekke ve zaviyelerin kapatılması, İslam'a kötülük değil hizmettir! Peygamber zamanında tekke mi vardı? Tarikatlar mı vardı? İslamın tek kurumu vardı o da camii idi. Tarikat geleneğinin içinden gelen önemli bir isim olan Kuşadalı İbrahim'in güzel bir anekdotu vardır. Kuran'ın emir ve yasaklarıyla alakası olmayan binlerce tören ve uygulamanın din adına bu tekkelerde yapıldığını gören ve tüm bu olumsuzlukları tespit eden Kuşadalı İbrahim, tekkesi yandığı zaman "Bırakın yansın!" demiş ve tekkesini tekrar inşa ettirmemiştir. Yıllardır "Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır" şeklinde uydurma hadislerle insanlarımız tarikatlara girdi, şeyhlerini mürşit yerine koymayı dini bir vecibeymiş gibi gördü. Tarikatların olmadığı dönemlerde Müslümanlar eksik Müslümanlık mı yaşadılar? Sahabelerin mürşidi şeytan mıydı?
Muhammed İkbal bu manzaraya "pirizm" yani "şeyhperestlik" demiştir. İkbal'in diğer bi izahı ise şöyledir:"Tekkelerde benliği yaratmak ve yetiştirme imkanı kalmamıştır. Bu rutubetli alev, kıvılcım saçamaz".
"Bir de şunlar var: Tutup mescit edinmişler: Zarar vermek için, nankörlük için, inananları fırkalara bölmek için, daha önceden Allah ve Resulü ile savaşmış kişiye gözetleme yeri kurmak için. "iyilik ve güzellikten başka birşey istemiş değiliz" diye gerile gerile yemin de edeceklerdir. Allah tanıktır ki onlar kesinlikle yalancıdırlar. Böyle mescitte asla namaza durma!" (Tevbe, 107-109)
"İyi bil ki; halis din, Allah'ındır. O'ndan başka evliyalar edinenler; onlara, sırf bizi Allah'a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz, derler. Doğrusu Allah, ihtilafa düştükleri şeylerde, aralarında hüküm verecektir. Muhakkak ki Allah; yalancı ve kafir olan kimseyi hidayete eriştirmez." 39-Zümer Suresi 3
"Rabbinizden size indirelene uyun. O'ndan başka evliyaların ardına düşmeyin. Siz ne kadar da az öğüt alıyorsunuz" 7-Araf Suresi 3
İşte bir Kuran mucizesi!
Kazım Karabekir ve Abdülhamit hakkında söylediklerimi yanlış anladınız. Benim onların yakınlarının söylediklerini belge saymam falan söz konusu değil. Benim bahsettiğim sizin sadece ve sadece Atatürk'ün dinini ve dindarlığını sorgulamanız. Bunun nedeni nedir? Birincil yakınlarının iddaaları varken, birgün Karabekir Atatürk karşıtı, Allah'ın sevgili kulu diyerek bize pazarlanmaya çalışılabiliyor. Ben aramızda ki farkı görmeniz için o örnekleri verdim. Kimsenin dinini yada dindarlığını sorgulayacak konumda değiliz. Peygamber bile sorgulayamayacakken size ne oluyor? Bunun adı "gizli şirk"tir. Abdülhamit döneminde çıkarılan Kanun-u Esasinin 5. maddesi şöyledir: “Zat-ı Hazret-i Padişahînin nefsi hümayunu kutsal ve gayr-i mes’uldür" Kutsal mı? İslamda tek kutsal vardır o da Kurandır. İslamda kişiler kutsal olamaz, ruhban sınıfı yoktur islamda! Anca Atatürk camileri yıktı dersiniz. Bu madde İslam'a uygun mudur Allah aşkına? Bu dine zarar değil midir? Siz zararı hep maddede arıyorsunuz.
SilGelelim videoya; Kuran gökten mi inmedir? Bu inanış selefilere(ben Arap müslümanlığı diyorum) ait bir inanıştır. Örnek vermek gerekirse bir ayette geçen " Allah'ın eli onların elleri üstündedir. " bölümü selefilerce şöyle yorumlanır: "Allah'ın bir eli olduğu ayette belirtilmiştir, buna göre Allah'ın bir eli vardır; fakat bu elin keyfiyeti (nasıllığı) nedir biz bilemeyiz, bunu Allah'a havâle ederiz." Allah'ın eli vardır diyorlar. Afedersiniz ama bu aptallıktır. Bize göre o el "kudret"tir. İşte Araplar yine safsata yaparak bunu Kuranın gökten indiğini söylerler. Halbuki bize göre "“Bu kitabın indirilişi aziz ve hakim olan Allah’tandır” ve hiçbir Kuran tercümesinde "gökten indirildi" ifadesi daha doğrusu "gök""gökyüzü" ifadesi yoktur. Kuranın gökten indiği bir sanrıdır. Asıl hakaret Kuranın gökten indiğini sanmaktır. Atatürk'ün Kazım Karabekir'e dediği gibi(ki güvenilir değildir çünkü Karabekir Paşa söylemektedir) " Evet Karabekir, Arap oğlunun yavelerini (saçmalıklarını) Türk oğullarına öğretmek için Kur’ân’ı Türkçeye çevirttireceğim. Ve böylece de okutacağım. Ta ki budalalık edip de aldanmakta devam etmesinler" sözünün özü de budur!!
Nutukta yazılanlar hakkında birşeyler söylemek gerekirse, dünyada tek bir dinin hüküm sürmesini, savaşların son bulmasını oturup düşündüğünüz de dünya için daha iyi olduğunu siz de kabul edersiniz sanırım ama dikkat ederseniz yazıda şöyle bir cümle geçmekte: "Türkiye'ye musallat olmamak şartıyla,.. " bu gibi düşüncelerin Türkiye'ye musallat olmasını Atatürk zaten istemiyor. Üç dinden bahsetmesinin sebebi, bu üç dinin yıllardır savaşmış ve savaşıyor olmasıdır. Çin de ve Hindistan da Budistler, Anadolu ve Ortadoğu'da Müslümanlar, haçlı ordularına karşı savaşıyorlardı. Museviler 4bin yıldır ne devlet kurmuş ne de bir savaşa girmişlerdir. Bu insanın musevi olduğunu kanıtlamaz. Ona bakarsak Hinduizm yada Şintoizmde dememiştir. Yahudilerin ve Masonların evet bir yeni dünya düzeni hasreti vardır ve bu "tek dünya devleti" düşüncesidir. Atatürk açık açık bunu da söylemiş hatta bu düşüncenin ortaya koyulduğu kitabı Türkçe'ye çevirtmiştir ve dikkat etmemiz gerektiğini söylemiştir. Kitap, Nutuk'ta Atatürk'ün belirttiği gibi H.G.Wells tarafından yazılmış "Açık Komplo" kitabıdır. "Masonluğunu alenen beyan etmesi" gibi sözleriniz komik olmuş. Dönemin Amerika Mason üstadının Atatürk'e yazmış olduğu mektupları okumanızı öneririm. Sizin okuduğunuz yada dinleniğiniz insanlar size bunları göstermeyebilir!
Halifeliğin kaldırılması: Bu işe Peygamberi karıştırma bence! Kendin diyorsun işte "gelenek" diye. Dini hükmü mü varmış halifeliğin? Kutsallığı mı var halifeliğin? Halifeliği savunanlar şöyle der: "Halife, Peygamber'in halefidir." Haşa, tövbe yok böyle birşey benim dinimde. Bir de babadan oğla geçer bu "kutsal" şey. Ne hikmetse, güya Allah tarafından verilen bu sıfat direk oğla geçiyor. Bak sen bu işe! Sultan Süleyman döneminde yazılan mektuplarda padişah kendisini "Allah'ın yeryüzündeki gölgesi" olarak anar, daha sonra III. Mustafa döneminde "Kırım Müslümanlarının Koruyucusu" sıfatıyla halk arasında ünlenmiş, Abdülhamit ile zirve yapmış, Vahdettin ile de yerlerde sürünmüştür.(Allah'ın hikmetidir bu bence!) Bilirsiniz ki Allah'lık taslamak sadece Kuran ayetlerini inkar etmek demek değildir. Dine dışarıdan birşey sokmak da Allah'lık taslamaktır. Yok halife olsaydı böyle olmazdı falan diyorsunuz da, sordunuz mu bizim halifemizi kabul ediyorlar mıydı? Mısırda, Hindistanda(Pakistanda), Kral Hüseyin hatta Japonların korumasında Türkmenistanda yaşayan ve halifelik iddaasında bulunan insanlar vardı! Bölgelerinde de gayet kabul görmüş insanlardı, Osmanlı halifesinin bu kadar öne çıkmasının sebebi Pakistan'da ki müslümanların sadece Osmanlı Halifesini tanımalarıdır.( ki daha sonra Atatürk'ün halife olmasını isteyeceklerdir.) Bu yüzden İngilizler Osmanlı halifesiyle yakın olmaya çalışıyordu. Bu konu hakkında çok şey konuşulur fakat halifeliğin kaldırılması bir sonuçtur.
SilŞeriatın kaldırılması: Öncelikle Osmanlı şeriatla yönetilen bir devlet değildi. Şeriatla yönetilseydi hırsızların elleri kesilirdi ki Osmanlı kayıtlarında böyle birşey yok. Para cezası vardır, kısasa kısas cezasını para ödemeye çeviren ise Fatih Sultan Mehmed'dir yani İstanbul fatihi şeriat yasasını kaldırmıştır bilesin! Yada başka örnek vermek gerekirse, kardeş katlinin şeriatta ki yeri ölümdür! Bu ne şeriat ki Osmanlı padişahlarına işlemiyor, hayırdır? Allah'ın kanununa karşı mı geldi "halife"ler? Ayrıca dışarıdan alınan kanunlar olduğu gibi kabul edilmemiştir. Medeni kanun da önemli değişiklikler vardır, örneğin, nikah kıyılırken iki şahit istenir, rızalar sorunur, bunun sebebi ayrıca nikahın "dini nikah" yerine geçmesidir. Nikahın Allah katında geçirli olabilmesi için iki şahit aranır, bu da sonradan eklenmiştir. Bu kanunlar Kuran'a aykırı değildir.
Harf inkilabı: İnönü'nün hatılarında asla böyle bir bölüm yok! Sonradan uydurulmuş yalanları, iftaraları teyit etmeden yazmayın lütfen! Harf İnkilabı hakkında yazı paylaşıcağım yorumlarınızı oraya yaparsınız.
Arapça yasağı: Arapça'nın dinle ne alakası var? Dil mi önemli yoksa mesaj mı? Olanların adı üzerinde "devrim", 1928'de harf devrimi yapıyorsunuz, devrimin oturması için tabiki yasaklar koyacaksınız bundan tabii bir durum yok! Ayrıca Arapça Kuran Kerim felan bulunduranlara cezai işlem felan uygulanması tamamen şehir efsanesidir. Hep bu olaylar Anadolu köylerin de olur. İstanbul gibi büyük şehirlerde hiç mi Arapça Kuran yoktu yada müslüman yoktu? Ama şu doğru, Arapça yazılar yazmak ve yayınlamak yasaklandı. Bu da devrimin kabul görmesi için yapıldı ve halkla beraber yapıldı. Halk içerisinde bir direniş oluşmadı! Devrim yapılırken Atatürk, Anadolu'yu dolaşmış ve meydanlarda kara tahtalara yeni harfleri yazmıştır, öğretmiştir. Kimse de vay efendim siz napıyorsunuz dememiştir. Halk bunu kabul etmiştir. Ezanın Türkçeye çevrilmesi ise 1941 yılında olmuştur(Atatürkten sonra) daha sonra Adnan Menderes hükümeti tarafından Arapçaya çevrilmiştir. Menderes hükümeti zamanında Arapça yasağı falan yoktu. Bu sadece Ezan için geçerliydi. Ayrıca şu bilgiyi eklemek isterim, Azerbaycan Latin alfabesine 2001 yılında geçmiştir.(yüzyılda 4 kez alfabe değiştirmiştir)
SilŞapka dahayatması: Bununla da ilgili bir yazı paylaşacağım. Ayrıca sadece 32.dereceden mason olanların katılabildiği Shriner(Tapınakçılar) yada "Fesli Masonlar" diyebileceğimiz örgüt hakkında da bir yazı olacak. Fakat birkaç birşey söyleceğim tabi, 1.Şapka kanunu halk için değil, memurlar için çıkarılmış bir kanundur. 2.Müslümanlara ait bir başlık yoktur, olamaz. 3.Fes, yunan başlığıdır ve bugün bile milli kıyafetlerinin bir parçasıdır. 4.Fes de mason başlığıdır. 5. İskilipli Atıf vb yalanlar artık tutmuyor ne yazık ki başka bir yalan bulunuz. 6. Medeni olmanın bedeni açmak olmadığını herkes gayet iyi biliyor. 7.Mehmet Akif'in, Halifelik iddaasında bulunan Abdülhamit için de yazdıklarını bir okumanı öneririm. 8.Mehmet Akif'in ölüm yıldönümü nedeniyle TV programına katılan torunu, dedesinin fes takmaktan hoşlanmadığını ve çoğu fotoğrafının fessiz olduğunu söyledi. Memurken fes takmak zorunluluğu olduğundan fesli fotoğrafının da bulunduğunu söyledi.
Fevzi Çakmak Paşa fes takmayı sevmezdi bu biliniyor, sürekli kalpak takardı. Atatürk zaten sevmiyor. Torunun iddaasına göre Mehmet Akif sevmiyor. Elmalılı Hamdi Yazır'la ilgili bazı anılarda fes takan birine "çıkar artık şu kafandakini" dediğini okumuştum. Falih Rıfkı Atay şöyle diyor: “ Mustafa Kemal, bir tatlı su Türk’ü değildi. Fes ve şapkanın medeniyet demek olmadığını elbet biliyordu. Fakat, başlık değiştirmenin din ve iman değiştirmek olmadığını göstermek istedi”. <<< Şapka takanlar Hıristiyan olur diyenlere ithafen.
Laiklik ile ilgili birçok yazı var, benim yazmam birşeyi değiştirmez, söylenecek çok söz var tabi!
İslama ait görüntüler yok edilmedi merak etme, hiç bir devrim ise din ile çatışmadı. Akıl İslam ile çatışmaz, akıl inanç ile çatışır! İnançları gözden geçirmek gerekir, özellikle bu devirde.
Dostum, Ezanın Türkçeleşmesi 1932 yılında Atatürk'ün teşvikiyle olmuştur. Dini hassasiyeti bulunan insanlarımızın bunu yadırgaması normal. Benim şahsi kanaatimse orjinaline dokunulmaması gerektiğidir. Arapça okunmalıdır. Ama bu düşünceye sahip olup da Atatürk'ün din karşıtı olduğunu söyleyebilir miyiz ? Katiyen hayır. Çünkü niyet bellidir. Arapçadan kimsenin bir şey anlamaması, bu adımın atılmasına vesile olmuştur. Millet anlasın diye atılan iyi niyetli bir adımdır.
SilBu yorum yazar tarafından silindi.
SilBakınız arkadaşlar, öncelikle ben kimsenin dinini sorgulamıyorum. Yukarıda yazılanlardan böyle bir izlenim uyandı ise tekrarlıyorum. Mesele neye inanıp inanmadığı değil. Mesele Hak din olan islama verilen zararlar. Konuşmalarımda da söylediğim gibi, benim esas bakış açım islamdır. İslamiyete bir hizmet var mı yok. Aksine dinin geri planda bırakılması için yapılmış devrimler var. Bu benim düşüncem.
SilHa biraz dini bilgisi olan bilir. Arapça olarak inmiş kuranı başka dillere mota mot çevirmek imkansızdır. Yani ne ezan türkçe okunabilir nede namaz türkçe kılınabilir. Olamaz çünkü hangi meale hangi çeviriye göre okunacak veya kılınacak. Türkçe söylendiği zaman, ibadetteki söylemler bozulacak ki buda olmayacak bir durum… Arapça yasağının gelmesi ve ezanın türkçe okunması nasıl bir iyi niyet olabilir. İmanlı inançlı bir insan yapabilir mi bunu. İbadetin özünü bozup tamamen dinden uzaklaşmayı sağlamaz mı bu oluşum. Madem Müslümanların anlasınlar diye gayret içerisinde, o zaman Arapçayı yasaklamak yerine Arapça kursları açıp insanların ne okuduklarını anlamalarını sağlasaymış. Son olarak laiklik kavramının, islamla bağdaşır yanına yaklaşır elle tutulur hiç bir tarafı yoktur. İslam hiçbir alana karışmasın diye bir düşünce olabilir mi. Tekrar tekrar söylüyorum.. Kuranı Kerimde hukuk ta vardır anayasada ceza gerektirecek eylemlerin cezası da vardır. Madem sadece kurana bağlı kalacağız. Hak olduğuna inanadığımız iman ettiğimiz Kuran hükümlerini kullanmayıp Müslüman halka neden beşeri bir kanun getirildi. Hatta yahudi veya hristiyanlığın sistemi getirildi ? Alfabe Latin, Şapka Yahudi, Laiklik Fransa, Kanunlar İsviçre, Faransa, Almanya, İtalya. Ne hikmetse bunların hepsinin adı Türk İnkilabı…
Ben Mustafa Kemal’i sevmiyorum hepsi bu. Sizin doğrunuz size, benim doğrum bana doğru.
Hz Ali’nin de dediği gibi. “Gören göze karanlık perde olmaz; görmek istemeyen göze ışık ne yapsın.”
Bu yorum yazar tarafından silindi.
SilŞüphesiz Tevrat'ı biz indirdik. İçinde bir hidayet, bir nur vardır. (Allah'a) teslim olmuş nebiler onunla yahudilere hüküm verirlerdi. Kendilerini Rabb'e adamış kimseler ile âlimler de öylece hükmederlerdi. Çünkü bunlar Allah'ın kitabını korumakla görevlendirilmişlerdi. Onlar Tevrat'ın hak olduğuna da şahit idiler. Şu halde siz de insanlardan korkmayın, benden korkun ve âyetlerimi az bir karşılığa değişmeyin. Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler kafirlerin ta kendileridir.
SilOnda (Tevrat'ta) üzerlerine şunu da yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş kısas edilir. Yaralar da kısasa tabidir. Kim de bu hakkını bağışlar, sadakasına sayarsa o, kendisi için keffaret olur. Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler zalimlerin ta kendileridir.
İncil ehli Allah'ın onda indirdiği ile hükmetsin. Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler fasıkların ta kendileridir.
Aralarında, Allah'ın indirdiği ile hükmet. Onların arzularına uyma ve Allah'ın sana indirdiğinin bir kısmından (Kur'an'ın bazı hükümlerinden) seni şaşırtmalarından sakın. Eğer yüz çevirirlerse, bil ki şüphesiz Allah, bazı günahları sebebiyle onları bir musibete çarptırmak istiyor. İnsanlardan birçoğu muhakkak ki yoldan çıkmışlardır.
Maide Suresi 44. 45. 47. ve 49. Ayetler
Ayrıca. Video da geçen. “Gökten indiği sanılan kitaplar” cümledeki bu sözü nasıl anlayamadınız. Bakın ayetlere ve bir ayetin tefsirine, Hatta, Mustafa Kemal’in Türkçeye çevirtmesini söylediği (bu Kemalist düşüncede olanların söylemi) Elmalılı Hamdi Yazırın Tefsirine bakalım.
“(Resulüm!) İşte sana (önceki kitapları tasdik eden) bu kitabı indirdik.Onun için, kendilerine kitap verdiklerimiz ona iman ediyorlar. Şunlardan da ona iman eden nice kimseler vardır. Ayetlerimizi ancak kâfirler bile bile inkâr eder.”
Ankubet Suresi 47. Ayet
“O Ramazan ayı ki, insanları irşad için, hak ile batılı ayıracak olan, hidayet rehberi ve deliller halinde bulunan Kur’ân onda indirildi...”
Bakara Suresi 185. Ayet
Elmalılı Hamdi Yazır bu ayetin tefsirinde şöyle diyor:
“İNZAL, bir defada, TENZİL de parça parça indirmek demektir. Kur’ân yirmi üç senede parça parça indirilmiş olduğu halde burada Ramazan ayında inzalinin beyan buyurulması dikkate değer. Bunda üç mânâ vardır:”
1- “Tefsircilerin çoğundan vârid olan rivayetlere göre Kur’ân Ramazan ayının kadir gecesi denen mübarek bir gecesinde dünya semasına, Beyt-i Mamur’a bir defada indirilmiş, sonra yirmi üç senede tedricen, parça parça yeryüzüne indirilmiştir. Demek ki Kur’ân’ın gerçekleri, yeryüzüne inişinden önce kâinat âleminde ve yeryüzüne en yakın olan gökte bir Ramazan gecesi toptan tecelli etmiş ve yeryüzüne inişi onu takib etmiştir.”
Ve birde siz Mustafa Kemal’in yanında mıydınız yada içini mi biliyor sunuz da. Yok öyle demek istemedi diyebiliyorsunuz… Yani safsata dememiştir, yada demiştir de başka anlamda demiştir, gökten indiği sanılan kitaplar derken kuranı kastetmemiştir. İlla sizin dediğiniz gibi söylemek ismemiştir değil mi ?
" Evet Karabekir, Arap oğlunun yavelerini (saçmalıklarını) Türk oğullarına öğretmek için Kur’ân’ı Türkçeye çevirttireceğim. Ve böylece de okutacağım. Ta ki budalalık edip de aldanmakta devam etmesinler" sizin paylaşmış olduğunuz bu cümleler de bile Peygamber efendimizi (S.A.V.) aşağılarca konuşmasını nasıl göremiyorsunuz pes doğrusu... Nasıl olur da arap oğlu diye hitap eder ?
SilArkadaşlar lütfen bu cümlelerin açıklamasını yapınız o zaman.. Madem benim bahsettiğim şekilde demek istemedi ki bunu siz nereden biliyorsunuz. ? Ve ne demek istedi...
Sil“Bizim devlet idaresindeki ana programımız CHP programıdır. Bunun kapsadığı prensipler, idarede ve siyasette bizi aydınlatan ana hatlardır. Fakat bu prensipler, GÖKTEN İNDİĞİ SANILAN KİTAPLARIN, dogmalarıyla asla bir tutulmamalıdır. Biz ilhamlarımızı GÖKTEN ve GAİPTEN DEĞİL, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz”
asifidan dostum 00.34 deki sorularına cevap veriyorum,
YanıtlaSilBak belli ki nutuğu okumamışsın. Okudan da 1 cümleyi tüm Atatürk'e yaymaya çalışırsan cevabını alırsın.
Ben senin her soruna cevap veririm de vaktim yok. İstersen Face'den ekle her soruna cevap vereyim.
3. soruya cevap)
HİLAFET KONUSUNDA HALKIN ŞÜPHE VE ENDİŞESİNİ GİDERMEK İÇİN YAPTIĞIM AÇIKLAMALAR
Hilâfet konusurında halkın şüphe ve endişesini gidermek için, her yerde gerektiği kadar konuştum ve açıklamalarda bulundum. Kesin olarak belirttim ki, milletimizin kurduğu yeni devletin mukadderatına,işlerine, bağımsızlığına, ünvanı ne olursa olsun hiç kimseyi karıştıramayız! Milletin kendisi, kurduğu devleti ve onun bağımsızlığını koruyor ve sonsuz olarak da koruyacaktır! Millete anlattım ki, bütün Müslümanları içine alan bir devlet kurmak görevi ile yükümlü imiş gibi hayal edilen bir halifenin, görevini yerine getirebilmesi için, Türkiye Devleti ve onun bir avuç nüfusu, halifenin emrine tâbi tutulamaz. Millet buna razı olamaz! Türk halkı bu kadar büyük bir sorumluluğu bu kadar mantıksız bir görevi üzerine alamaz. Milletimiz, yüzyıllarca bu anlamsız ve boş görüŞten hareket ettirildi.Fakat ne oldu? Her gittiği yerde miılyonlarca insan bıraktı. Yemen çöllerinde kavrulup yok olan Anadolu evlâtlarının sayısını biliyor musunuz? dedim. Suriye'yi, Irak'ı elden çıkarmamak için, Mısır'da barınabilmek için, Afrika'da tutunabilmek için ne kadar insan telef oldu, bunu biliyor musunuz? Ve sonuç ne oldu görüyor musunuz? dedim. Halife'ye dünyaya meydan okutmak ve onu bütün İslâm Dünyasının işlerinde söz ve yetki sahibi kılmak düşüncesinde olanlar, bu görevi yalnız Anadolu halkından değil, onun sekiz on katı nüfusa sahip olan büyük Müslüman kitlelerinden beklemelidirler! Yeni Türkive'nin ve Yeni Türkiye halkının, artık, kendi varhk ve mutluluğundan başka düşünecek bir şeyi yoktur... Başkalarına verilecek bir zerresi kalrrıamıştır! dedim. Bir başka noktayı da halka iyice açıklayabilmek için şunları söyledim : Bir an için farz edelim ki, dedim; Türkiye söz konusu görevi kabul etsin... Bütün fslâm dünyasını bir noktada birleştirerek yönetmek gayesinde yürüsün ve başarmış da nlsun! Pekâlâ ama, uyruğumuz ve idaremiz altına almak istediğimiz milletler, derlerse ki bize büyük hizmetler ve yardımlar yaptınız, teşekkür ederiz. Fakat, biz bağımsız kalmak istiyoruz. İstiklâl ve hâkimiyetimize kimsenin karışmasını uygun bulmayız! Biz kendi kendimizi yönetmeye muktediriz. O zaman Türk halkının bütün bu gayret ve fedakârlığı yalnızca bir teşekkür ve dııa almak için mi göze alınacaktır?Görülüyordu ki, boş bir istek ve heves için, bir vehim ve hayal için,Türk halkını mahvetmek istiyorlardı. Hilâfet ve halifeye görev ve yetki vermek düşüncesinin temelinde yatan esas bundan ibaretti. Efendiler, halka sordum : Bir İslâm devleti olan İran ve Afganistan , halifenin herhangi bir yetkisini tanır mı? tanıyabilir mi? Haklı olarak tanıyamaz. Çünkü, böyle bir yetki devletinin istiklâlini milletinin hâkimiyetini ortadan kaldırır.Millete şunu da hatırlattıın ki, kendimizi dünyaıun hâkimi zannetmek gafleti, artık devam etmemelidir. Dünyanın durumunu ve dünyadaki gerçek yerimi -i tanımamaktaki gafletle, gafillere uymakla milletimizi sürüklediğimiz felâketler yetişir! Bile bile aynı faciayı devam ettiremeyiz. Efendiler, İngiliz tarihçilerinden We11s, iki yıl önce yayınlanan bir tarih yazdı. Eserinin son sayfaları Dünya tarihinin gelecekteki safhası başlığı altında bazı düşünee ve görüşleri içine almaktadır. Bu görüşlerin yönelmiş olduğu hedef Un gouvernement federal mondial yani birleşik bir dünya devletidir.We11s, bu bölümde, birleşik bir dünya devletinin nasıl durulabileceğini ve böyle bir devletin önemli ayırıcı özellikleri ile ilgili tasavvurlarını belirtiyor; adaletin ve tek bir kanunun hâkimiyeti altında dünyamızın ne durumda bulunacağını tahayyül ediyor. WeI1s,
bütün hâkimiyetler tek bir hâkimiyet içinde eritilmezse,milliyetlerin üstünde bir kuvvet meydana çıkmazsa, dünya mahvolacaktır diyor ve gerçek devlet, çağdaş hayat şartlarının bir zaruret haline getirdiği birleşik dünya devletinden başka birşey olamaz;hiç şüpheyoktur ki, insanlar kendi icatları altında ezilmek istemezlerse er geç birleşmeye mecbur olacaklardır görüşünü ileri sürüyor.İnsanlığın dayanışması iIe ilgili büyük hayallerin sonunda ger çekleşmesi için ne yapmak ve neyin önüne geçmek gerektiğinin doğru olarak bilinmediği ve saIdırgan bir dış siyaset geleneğine sahip olan devletlerin, birleşik bir dünya devleti tarafından güçlükle temsil edilebileceği de bildiriliyor. W e 11 s' in Avrupa ve Asya'nın felâketleri ve ortak ihtiyaçları, belki dünyanın bu iki parçasııldaki milletlerin bir dereceye kadar birleşmesine yardım edecektir, olabilir ki, dünya ölçüsünde bir birIeşmeye gidilmeden önce, bir sıra bölgesel birleşmeler yapılabilir şeklindeki düşüncelerini de kaydedeyim.Efendiler, bütün insanlığın görgü, bilgi ve düşüncde yükselip olgunlaşması, Hİristiyanlığı, Müslümanlığı, Budizmi bir yana bırakarak basitleştirilmiş ve herkes için anlaşılacak duruma getirilmiş saf ve lekesiz bir dünya dininin kurulması ve insanların, şimdiye kadar kavgalar, çirkeflikler, kaba istek ve iştahlar arasında bir sefalethanede yaşamakta olduklarını kabul ederek, bütün vücutları ve zekâları zehirleyen zararlı tohumları yok etmeye karar vermesi gibi şartların gerçekleşmesini gerektiren birleşik bir dünya devleti kurma hayalinin tatlı olduğunu inkâr edecek değiliz. Türkiye'ye musallat olmamak şartıyla, hilâfetçileri ve Panislâmizm taraftarlarını memnun etmek için, bu tasavvur ve tahayyül bir dereceye kadar bizde de tasvir edilmişti. Ortaya atılan görüş şuydu : Avrupa'da, Asya'da, Afrika'da ve diğer kıt'alarda yaşayan Müslüman toplumları, gelecekte herhangi bir gün kendi irade ve arzularını kullanacak bir güç ve özgürlüğe kavuşurlar ve o zaman lüzumlu ve yararlı görürlerse, çağın gereklerine uygun birtakım uyuşma ve birleşme noktaları bulabilirler. Şüphesiz, her devletin, her toplumun biribirinden karşılayabileceği ihtiyaçları vardır. Karşılıklı çıkarları olacaktır. Tasarlanan bu bağımsız İslâm devletlerinin yetkili temsilcileri bir araya gelip bir kongre yaparlar ve falan ve filân İslâm devletleri arasında şu veya bu ilişkiler kurulmuştur. Bu ortak ilişkileri korumak ve bu ilişkilerin gerektirdiği şartlar içinde birlikte hareket sağlamak için, bütün İslâm devletlerinin temsilcilerinden kurulu bir meclis oluşturulacaktır. Birleşmiş olan İslâm devletleri bu meclisin başkanı tarafından temsil edilecektir derlerse ve isterlerse, işte o zaman, o birleşik İslâm devletine hilâfet ve ortak meclisin başkanlığına seçilecek zata da halife ünvanı verirler. Yoksa, herhangi bir İslâm devletinin, bir kişiye bütün İslâm dünyasınnı işlerini yönetme ve yürütme yetkisini vermesi akıl ve mantığın hiçbir zaman kabul edemeyeceği bir durumdur.
YanıtlaSilBu paragrafı oku. Nutuğu komple oku ki nasıl kandırıldığını gör. Hiç 1 cümleden anlaşılan anlam çıkıyor mu ?
Ben bu Atatürk düşmanlarını anlamıyorum ya. Nasıl bu kadar düşebiliyorlar. Sana demiyorum sizi böyle provoke edenlere diyorum. 10larca örneğini gördüm ya şu çarpıtmanın. Ordan kes burdan biç, bi kısmını ver "aaa bak böyle dedi" diye propaganda yap. Ama suç sizde asifidan. Okumadan araştırmadan bu adamlara prim veren sizde.
"Dostum, Ezanın Türkçeleşmesi 1932 yılında Atatürk'ün teşvikiyle olmuştur. Dini hassasiyeti bulunan insanlarımızın bunu yadırgaması normal. Benim şahsi kanaatimse orjinaline dokunulmaması gerektiğidir. Arapça okunmalıdır. Ama bu düşünceye sahip olup da Atatürk'ün din karşıtı olduğunu söyleyebilir miyiz ?"
SilMadem söyleyemeyiz. Lütfen bu cümlelerin açıklamasını yapınız o zaman.. Madem benim bahsettiğim şekilde demek istemedi ki bunu siz nereden biliyorsunuz. ? Ve ne demek istedi...
“Bizim devlet idaresindeki ana programımız CHP programıdır. Bunun kapsadığı prensipler, idarede ve siyasette bizi aydınlatan ana hatlardır. Fakat bu prensipler, GÖKTEN İNDİĞİ SANILAN KİTAPLARIN, dogmalarıyla asla bir tutulmamalıdır. Biz ilhamlarımızı GÖKTEN ve GAİPTEN DEĞİL, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz”
Hemen açıklıyorum. Bak dostum Türkçe öyle bir dil ki. Bazı kelimelerin tek bir anlamı yoktur. Dar bakma olaya. Sanmak kelimesi "siz öyle sanıyonuz ama öyle değil" anlamının yanında "öyle oluğunu düşünmek" anlamında da kullanılır. Örnek: Sanıyorum ki bu akşam yenileceğiz. Yani demek istediği şu gökten indiği düşünülen kitapların dogmalarından yani değişmez kurallarından değil, doğrudan doğruya hayattan alıyoruz. Yani Cumhuriyet dogmalar üzerine değil dinamik değerler üzerine kuruluyor. Bu kadar basit işte. Kapsamlı bakmazsan Atatürk'ü tanımazsan 2 cümleye kanabilirsin. Sana kitap okumanı öneriyorum. Öğren öyle yorum yap. He ben yapmam inandığım yolda giderim dersen sen bilirsin. Ama sana yazık. Bize bi zararı olmaz. Çünkü çok çok azsınız. Ve elinizde dayanaklı belgeler yok. İlber Ortaylı gibi Yusuf Halaçoğlu gibi Murat Bardakçı gibi tarihçilerimiz varken, Kadir mısıroğlu, mustafa armağan talabelerinin propaganda yapan öğrencilerinin hiç sansı yok. Bu Cumhuriyet'i size dokundurtmayız. Atatürk'e hiç dokundurtmayız.
Silhttp://www.tbmm.gov.tr/tarihce/ataturk_konusma/5d3yy.htm
SilMetnin tamamı da burada onu da oku kardeşim. Mezvu bahis konu burada geçiyor.
:-) Sevgili Malkoçoğlu, Benim doğduğum büyüdüğüm yer burası. Benim vatanım. Merak etme bende dokundurtmam bu vatana. Bu vatan atalarımızın şahadet yüklü kanlarıyla sulanmıştır. Allah Allah nidalarıyla imanlı insanlarla kurtarılmıştır düşmandan. Cumhuriyet kurulana kadar emeği geçen herkese saygımız sonsuz. Allah razı olsun hepsinden. Ama ülke kurulduktan sonra yapılanları da savunacak değiliz. Bu ülke 1950 yılından önce "bana 30 yıl daha verin islamı tamamen kazıyayım bu ülkeden" diyenler tarafından yönetildi. Bu ülkede ki müslüman halkı, dinden islamdan kim ne kadar uzaklaştır dı ise hepsinden şikayetçiyim mahşerde.
Sil"Sanmak kelimesi "siz öyle sanıyonuz ama öyle değil" anlamının yanında "öyle oluğunu düşünmek" anlamında da kullanılır."
Peki ilk anlamda kullanmadığını sen nereden biliyorsun ?
Hadi diyelimki ikinci manada kullandı. "Sanıyorum ki bu akşam yenileceğiz" cümlesindeki kullanılan "sanıyorum". Bir tahmindir kesinlik içermez. Velhasıl sizin dediğiniz gibi olsun. Sizin düşüncenize göre kuralım cümleyi. Gökten indiğini düşündüğümüz, bizim öyle sandığımız kitapların. Bu şekilde olur cümle. Peki imanlı inançlı birisi, böyle olduğunu düşünüyoruz mu der yoksa Gökten indiğine iman ettik inandık, hak kitap olarak indiğine şüphe götürmeyecek şekilde inanıyoruz. demez mi ?
Ya peki savunmazsan savunmazsın dostum diyeceğim yok. Sen kadir mısıroğlu tarzı devam edebilirsin. "Düşünülen" anlamında kullandığını nerden mi anlıyorum ? Çünkü Atatürk hiçbir zaman din ile ilgili negatif anlamda bir söz söylememiştir. O yönde de icraatı yoktur. Sen şimdi "Türk milleti daha dindar olmalıdır." diyen, Kuran'ı Türkçe'ye çevirmek için Mehmet Akif'den istekte bulunan, Hediyelerinde Kuran yollayan, daha nice dini öven sözler söyleyen Atatürk'ün "öyle sanıyonuz siz" anlamında kullanacağını düşünmek, kasten çarpıtmaktan başka bir şey değildir.
SilGökten sadece Kuran inmemiştir. Anlaştık mı ? Sen kendini Atatürk'e karşıt olmaya adamışsın ki bu kadar irdeliyorsun. Sen Atatürk'ün dine yaptığı diğer hizmetleri okudun öğrendin, bu ülkeye yaptığı icraatları bitirdin de bu ayrıntı mı kaldı ? Zaten bilsen bu tartışmaları anlamsız bulursun. Ama kadir mısıroğlu ile mustafa armağan ile yola çıkınca böyle oluyor işte. Ben sünni müslüman bir insan olarak Atatürk'e kefilim. Allah O'nu bize verdiği için hep teşekkür etmişimdir. Orada düşünülen de dese zannedilen de dese iman edilen de dese yaptığı icraatların gerçekliği değişmez. Bak ortada mutlak doğrular vardır. Ben hep bunlar üstüne konuşurum. Kendi fikrimi hiç katmam. Kuran'da mesela "namaza yaklaşmayın" cümlesini alıp da "aaaa kuran namaza yaklaşmayın" diyor demek kadar saçma sizin yaptığınız. Başını sonunu, yargıladığınız şeylerin özünü kavramadan yorum yaparsanız küçük düşersiniz. Sen ve tayfan o yüzden ciddiye alınmıyor. Bu ülkede Atatürk'ü ve silah arkadaşlarını ve şehitlerimizi herkes bize bu ülkeyi kazandırdıkları için seviyor. Bu değerlere böyle sığ yaklaşımlarla zarar veremezsiniz. Ancak kendinize zarar verirsiniz. Ben de belki şüpheye düşer de ararştırırsın diye yazıyorum. He dersen ki ben kadir mısıroğlu ve muadillerini dinlerim. Yolun açık olsun kardeş. Başarısız olacaksınız.
Sevgili kardeşim. Kardeşim diyorum çünkü müslüman müslamanın kardeşidir. Kuranı Kerim gibi, kurtarıcı, yol haritası, müslümanın yaşamının merkezine alması gereken islamın kitabı ve bu kitabın içindeki hükümler dururken. Beşeri sistemi kabullenebiliyor musun ? Birde bu kanunların anayasanın hemen hemen tamamı haçlılar tarafından yazılmış kanunlar kurallar iken. Laiklik diye bir sistemi benimseyebiliyor musun. Din hiç bir şeye hiç bir alana karışmayacak. İslam sadece camiide geçerli olacak. Bu durum gücünüze gitmiyor mu.? Ha evet gitmiyor ben laik yaşamı istiyorum ve seviyorum. Şeriatı istemiyorum diyorsanız. Zaten birbirimizi anlamamız imkansızdır. Saygılar...
SilBuyrun Size Laiklik..
Sil"Laiklik, din ile devleti ayrı tutmanın adıdır. Dini, ibadethaneye ve eve hapsetmenin adı olarak da kaydedebiliriz laikliği. Bunun anlamı da şudur:
Din, insanların aralarındaki ilişkilere karışmasın, isteyen kalbiyle istediğine inansın ama dili ve organları ile bunu tatbik etmesin. Böyle bir şey İslam için mümkün değildir. Zira İslam, her şeyden önce bizim sokaklarımızı, iş yerlerimizi, evlerimizi Allah’ın rızasına göre tanzim etmek istemektedir. Bunun için laikliği İslam açısından tarif ederken şöyle diyebiliriz: Laiklik, İslam ile sokağı, evi, iş yerini, siyaseti ayrı tutmaktır. İslam ise evi, iş yerini, sokağı ve her yeri Allah’ın rızasına göre tanzim etmenin adıdır. Açıkça görülür ki laiklik ile İslam aynı yerde bulunamaz. Bir mü’min bilerek laikliği savunamaz; bilmemenin kurbanı olarak dilinden böyle sözler çıkabilir. Allah’a sığınmak ve ayak kaymasına karşı hassas olmak gerekmektedir." Nurettin YILDIZ.
Kaynak: http://www.fetvameclisi.com/fetva-laiklik-4366.html
Bak dostum bana böyle ordan burdan gördüğün adamların sözleri ile laiklik işte budur deme. Uğur mumcular, toktamış ateşler, turgut özakmanlar, gibi adamlarımız varken ben onların yazdıklarına güler geçerim.
SilBak laiklik din ve devlet işlerinin ayrılması kadar sığ bir tanıma sahip değildir. Laiklik devlet yönetiminde aklın ve bilimin esas alınmasıdır.
Haçlılar tarafından yazılmış kanunlar deyip şekilci yaklaşıyorsun bu çok yanlış. Biz avrupalıların kanunlarını alarak hristiyan olmaya taahhüt etmedik. Sen avrupadan hangi kanunlar alınmış bunların içeriği hakkına fikir sahibi misin ?
Haçlıların yaptığı kanun diye kesitirip atıyorsun o zaman budistlerin tasarladığı bilgisayarı da kullanma, fransız marka giysileri de giyme, amerikan malı eşofmanı da giyme, finlandiya malı telefonu da kullanma.
Şekilci bakma yani. Bak laiklik dinin olmaması değildir. Laiklik, yönetimin her dine eşit olmasıdır. Bu ülkede sadece müslüman yaşamıyor. Başka inançlar, dinler de var. Hadi diyelim şeriati kabul ettik. E bu şeriat kanunları nerede yazıyor ? Neye göre belirlenecek bu şeriat kanunları ?
Özetle şunu diyorum. Kuran'i kerim bize iyiliği adaleti emreder. Biz de hukuk ile bu adaleti sağlarız. O haçlılardan aldığımız diye küçümsediğin hukuk kanunlarında Kuran'i kerime aykırı ne var ? Kuran'i kerim o kadar geniş maddeler mi içeriyor ? Sen hiç hukuk fakültesi sınav sorusu gördün mü ? Şöyledir bak x kişisi y kişisine şunu şunu yapmıştır. Y de x den şunu şunu almıştır. Olayı analiz ediniz tarzı sorular var. Bunu din merkezli nasıl yapacaksın ? Kuran'i kerimde bunların ayrıntısı yoktur. O yüzden detaylı maddelere ihtiyacın var hayatı düzenlemek için. O maddeler de hukuk kurallarıdır.
Ayrıca sen şeriatı istiyorsun istemeyenin de hata yaptığını Allah'a sığınması gerektiğini falan ima eden şeyler yazdın. Yahu sanane ? Kime ne benim inancımdan yahu ? Ne demiş laiklik ve islam aynı yerde bulunamazmış. Sen kimsin ya ? Nasıl bana laf söylersin bu konuda ? (nurettin yıldız ı kastediyorum sen derken). Hem şeriat geldi diyelim , müslüman olmayan unsurları şeriat ile nasıl yönetmeyi düşünüyorsun ?
Hayal görme arkadaşım. Ayaklar yere bassın.
Kardeşim güldürdün beni valla. :-) Uğur Mumcu, Toktamış Ateş, Turgut Özakman bunlar kim kardeşim bunlar fetva verebilecek ilim aldılar da ben mi göremedim. Sen Nureddin YILDIZ'a laf atmadan önce onun kim olduğunu bir araştır bakalım. Ne oldu senin düşüncenle ilgili, aykırı bir fetva verdi diye hemen neden karalamaya gittin adamı. ? Adam sana laf söylememiş ki. İslam la Laiklik çakışır bir arada olamazlar demiş. Çok ta doğru söylemiş sen neden üstüne alındın. ?
Sil"Kuran'i kerimde bunların ayrıntısı yoktur. O yüzden detaylı maddelere ihtiyacın var hayatı düzenlemek için. O maddeler de hukuk kurallarıdır."
Evet kuranda müslümanların uyması gereken kurallar vardır. Senin dediğin gibi detaylı değildir. Detaylarını da kuran dan yola çıkarak kanunlaştırabilirsin.. Ayrıca 90 yıl bu halk ecnebi kanununa iştirak etmiş mi etmiş. Kimsenin de gıkı çıkmamış. Şeriat kanunun da ne gibi bir sıkıntı olacak ki müslüman olmayanlar itiraz etsinler. Ayrıca küçük bir düzenleme ile başka inanca sahip olanlara Osman'lıdaki gibi kurallar getirilebilir..
Kemlalist'lerin bir çoğu şeriata karşı. Sorsan anlamını bilmezler. Hatta Şeriattan Allah korusun bizleri diyenler o kadar çoğunluktaki. Bakınız islamiyet ne durumda ülkemiz de...
Silİlk olarak Türkçe ezan ile ilgili ilk kanun 1941 yılında çıkmıştır. Atatürk döneminde belli camiiler Türkçe ezan okuyordu. Benim gönlümden geçen ezanın Arapça okunmasıdır onu söyleyeyim. Her müslüman ülkede aynı dilde ezanın güzel bir anlamı var tabiki.
Kuranda geçen "indirildi." sözü gökten indirildi anlamı çıkarıyorsanız ben birşey diyemem. İnkar etmediğiniz sürece istediğiniz gibi yorumlayabilirsiniz. Kuranda "indirildi" kelimesinin geçmesinin sebebi mertebe belirtmek içindir. Kuran'n gökten zembille indiğini düşünüyorsanız, Allah'ın gökyüzünde olduğunu düşünüyorsanız herhalde selefisiniz, eyvallah bir problem yok. Ayrıca benim inancıma göre Allah'ın indirdiği sadece Kuran değildir. Akıl da indirmiştir. Bilim de indirmiştir.
Türkçe Kuran konusunda ise Atatürk'ten alıntı yapacağım. Kuran'ı halkın anlayabilmesi Türkçeleştirme çalışmaları başlarken; aynen sizin gibi düşünen insanlar Atatürk'e "Olmaz öyle şey, Kuran Türkçeleştirelemez, Arapçadan Türkçeye çevirmek zor olur." falan demişler. Atatürk'te "Madem biz Arapçadan çeviremiyoruz, Fransızcadan yada Almancadan çeviririz" demiş. Tekrar itirazlar gelince, amaç anlaşılır. Atatürk şöyle der: "Anlamı olan her şeyin tercümesi de olur." Umarım anlaşılmıştır.
"Laiklik, din ile dünya işlerinin ayrılmasıdır" şeklinde çok farklı çerçevelerde alınabilecek bir tanım son derece hatalı ve tehlikelidir. Mısırlı düşünür Ebu Zeyd(Nurettin Yılmaz ile karışlaştıralamaz bile) şöyle diyor; "Laiklik, özü itibariyle, dinin gerçekçi yorumu ve bilimsel olarak anlaşılmasından başka bir şey değildir. Onun kabul etmeyenlerin yaydıkları gibi, dini toplumdan ve hayattan soyutlayan bir şey hiç değildir. Dinci söylem, kasıtlı olarak ve düzenbaz, çirkin bir düşünceye bağlı kalarak, kilisenin devletten ayrılmasıyla, yani siyasal otoritenin dinden ayrı tutulmasıyla, dinin toplum ve hayattan soyutlanmasını birbirine karıştırmaktadır. Birinci hem mümkün, hem de zorunludur. Nitekim, Avrupa fiilen bunu gerçekleştirmiş ve ortaçağın karanlıklarından bilim, ilerleme ve özgürlüğün aydınlığına çıkmıştır. Oysa, ikinci ayrım, yanin toplum ve hayattan soyutlanması sadece dinci söylemin laiklikle mücadelesinde, laikliği sapıklık olarak suçlamasını haklı göstermek için yaydığı bir kuruntudan ibarettir..."
Kur'an' göre, Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler zalim, fasık ve kafirdir. (Maide, 44,45,47)
Kur'an'da, insanın hakimiyetinden yani hüküm verme yetkisinden şikayet yoktur; şikayet insanın hüküm ve hakimiyetinden Allah'ın indirdiğinin dışlanmasıdır. Daha açık deyişle, kötü olan, yönetim ve egemenlikte Allah'ın indirdiğinin devre dışı bırakılması ve onun yerine insan ihtiras ve keyfinin geçirilmesidir. O halde, omurga kavram "Allah'ın indirdiği"dir. Böyle olunca akla şu soru gelmektedir: Allah'ın indirdiği ve gösterdiği ile hükmetme buyruk ve kavramı, laiklik kavramı ve ilkesiyle çatışmakta mıdır? Bu soruya güvenilir yanıt bulmak için "Allah'ın indirdiği ve gösterdiği" ifadeleriyle nelerin anlaşılması gerektiğini tespit etmek gerekir. Allah ile aldatanlar (deyim Kur'an'ındır), Allah'ın indirdiğini de gösterdiğini de "din nassları", yani dinsel nakiller ile dondururlar. Bu asla doğru değildir. Anlayış böyle kurallaştırılınca, belli dönemlerde dine getirilen yorumlar "Allah'ın buyruğu" gibi hatta "din" diye insanın önüne ve laikliğin karşısına konmaktadır.
Bu yapılırken de, Allah'ın indirdiği ile hükmetmek, Allah ile aldatanların kutsadığı "zübürlerle" hükmetmek anlamıyla eşitlenir. İslam açısından bunun sonucu şudur: Allah ile hükmetmek, geleneksel fıkıh kitaplarındaki kurallarla hükmetmekle aynı anlama getirilir. Tıpkı İslam'ın şeriatla eşitlendiği gibi, Oysaki, şeriat, İslam ile değil, ancak fıkıh kitaplarıyla eşitlenebilir. O kitaplar ise yüzlerce Kur'andışılık ve çelişki ile doludur. bunca tutarsızlığı, Allah'ın dini olan İslam ile nasıl eşitleyebiliriz!??
Musa Carullah ne güzel söylemiştir:" Allah Rabbul Alemin "Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler zalim-kafirdir..." demişse Allah'ın indirdiği ile Tenvirlerde, Bezzaziyelerde, Camiu'r-Rumuzlarda yazılmış hükümleri kastetmemiştir"
SilO halde, Allah'ın indirdiği ve gösterdiği nedir? Bunlar Kur'an'ın açk beyanlarıyla şunlardır:
1.Akıl
2.Vahiy
3.Yaratılış Kanunları (Kader)
4. Bilim
5 .Maruf (İnsanık değerleri)
Şeriat istiyorsunuz eyvallah. Ama hangi şeriatı? Pakistanda ki mi? Arabistandaki mi? Mısır, Selçuklu, Osmanlı yada İran'da ki gibi mi? Hepsi birbirinden farklıdır. Farklı olmasının sebebi ise mezhepseldir. Kurallar, yorumlar hep değişiyor. Siz hangisiyle yönetilmek istiyorsunuz? Osmanlı bile şeriatı bırakmak zorunda kalmıştır. Devletin dininin İslam olması şeriatla yönetilmek anlamına gelmiyor.
Bak dostum ben şahsi düşüncelerim ile hareket etmem. Gerçeklere bakarım. Adamın kim olduğu ne kadar mevki sahibi olduğu beni hiç ilgilendirmez. Yazdıklarına bakarım. O dediğin kişi de alenen yanlış. Ne demek bir mümin bilerek laikliği savunamaz ? Ben ne oluyorum bu durumda ? Akp seçmeninin ne kadarı laik değil ki ? Chp seçmenin müslüman olanları ne olacak ? MHP seçmeninin müslüman kesimi ne der ?
SilYa bi kere Allah adı ile yönetim nasıl olur ? Bana bi açıkla. Sana yönetimi devretseler şimdiki kanunlara neyi eklersin neyi cikarirsin ? Şeriat kanunları nasıl belirlenecek ? Mesela Suudi Arabistanda kadınların saçı gözüktü diye kırbaç cezası aldı ne bileyim bi yerde de kadının araba sürmesi yasak. Bizde ne olacak durum ? Nereden alınacak bu kurallar ? 90 yıl halk bu kanunları benimsedi. Sen istesen de istemessn de bu gerçek. Eğer dediğin gibi istemese ki Atatürk u indirirlerdi. Atatürk ne yaptı ise halk ile beraber yaptı. Senin mantığına göre halk istemedi ataturk tel başına halka hükmetti. Ben buna gulmem bile :) ne kadar kasarsan kas. Halk ataturk u destekledi onun arkasında oldu. Etrafında ne görüyorsan onlar sayesindedir. He muhalif yokmuydu vardı tabi senin gibi seriatci lar karşı devrimciler. Başarılı olabilirler mi ? Hayır. Yine başarılı olamayacaksiniz
Yok karalamak bize yakışmaz. Biz yazdıklarına bakarız. Karalamak size yakışır :)
SilNeden üstüme alındım ? Çünkü ben laik, Kemalist, sünni müslüman bir Türk vatandaşıyım. Oradaki sözleri ile benim bilerek laikliği savunamayacağımı iddia ediyor. Bilmiyormuşum yani eğer laikliği savunuyorsam. Hiç de doğru söylememiş. Doğru söylemiyor ki bu ülkede laiklik benimsenmiş durumda. Türk insanının laiklik ile zoru yok. Büyük oranı da sünni müslüman.
90 yıl halk bir kanun takımı ile yönetildi evet. Eğer memnun olmasalardı indirirlerdi kardeşim o kanunları getireni. Ecnebi deyip geçme, içeriğine bak. Şeriat bu ülkeye gelemez. Hukuk herkese eşit mesafededir ve öyle kalacaktır. Yok şerri hukuk yok bilmem ne hukuku ayrı olmaz. Müslüman da gayri müslim de aynı kurallar ile yargılanmaz yönetilmez ise, hukukta birliği sağlayamazsın. Osmanlıda sağlanmış olabilir. Bu sorunların çıkmadığı anlamına gelmez. Kaldi ki osmanlı osmanlı zamanında idi. Artık dünya değişti, insanların bakış açıları değişti.
SAna mevcut hukuk sisteminde yetmeyen ne ise talep edersin kardeşim. Ona göre değişiklikler yapılır kapiş? Buna kimse itiraz etmiyor demokratik ülkelerde zaten. Ama sen ben şerri hükümlerle yargılanmak isterim o derse ben istemem falan diye o zaman hukukta birlik olmaz. Bu kaosa yol açar.
Netice olarak hayal görmeyin. Bu ülkeye şeriat gelemez.
He halkın çoğunluğu isterse gelir. Halkın kararına boynumuz kıldan ince.
Türk halkı neyin ne olduğunun farkında. Türk halkı tarihini biliyor. Siz hiç merak etmeyin. Cumhuriyet yıkılamaz, laik yapısı değişemez. Bu ülke Atatürk'ün ilkelerine zarar verdirtmez.
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSil"Türkler Arapların dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi. Araplar'ın dinini kabul ettikten sonra, bu din, ne Araplar'ın, ne aynı dinde bulunan Acemlerin ve ne de Mısırlıların vesairenin Türklerle birleşip bir millet teşkil etmelerine hiçbir tesir etmedi. Bilâkis, Türk milletinin milli rabıtalarını gevşetti; milli hislerini, milli heyecanını uyuşturdu. Bu pek tabii idi. Çünkü, Muhammed'in kurduğu dinin gayesi, bütün milliyetlerin fevkinde, şamil bir Arap milliyeti siyasetine müncer oluyordu.
YanıtlaSilBu Arap fikri, ümmet kelimesi ile ifade olundu. Muhammedin dinini kabul edenler, kendilerini unutmaya, hayatlarını Allah kelimesinin, her yerde yükseltilmesine hasretmeye mecburdurlar. Bununla beraber, Allah'a kendi milli lisanlarında değil, Allah'ın Arap kavmine gönderdiği Arapça kitapla ibadet ve münacatta bulunacaktı. Arapça öğrenmedikçe, Allah'a ne dediğini bilmeyecekti. Bu vaziyet karşısında Türk milleti birçok asırlar, ne yaptığını bilmeksizin, adeta bir kelimesinin manasını bilmediği halde Kuranı ezberlemekten beyni sulanmış, hafızlara döndüler. Başlarına geçebilmiş olan haris serdarlar, Türk milletince karışık, cahil hocalar ağzıyla, ateş ve azap ile müdhiş bir muamma halinde kalan, dini, hırs ve siyasetlerine alet ittihaz ettiler.
Bir taraftan Araplar'ı zorla emirleri altına aldılar, bir taraftan Avrupa'da Allah kelimesinin ilâhî parolası altında Hıristiyan milliyetleriylerine ilişmeyi düşünmediler. Ne onları ümmet yaptılar ne de onlarla birleşerek bir kuvvetli millet yaptılar. Mısır'da, belirsiz bir adamı halifedir diye yok ettiler, hırkasıdır diye bir palaspareyi, hilafet alameti ve imtiyazı olarak altın sandıklara koydular, halife oldular. Gâh şarka, cenuba, gâh garb veya her tarafa birden saldıra saldıra, Türk milletinin Allah için, Peygamber için topraklarını, menfaatlarını, benliğini unutturacak Allah'la mutevekkil kılacak derin bir gaflet ve yorgunluk beşiğinde uyuttular. Milli duyguyu boğan, fani dünyaya kıymet vermeyen, sefaletler, zaruretler, felaketler his olunmaya başlayınca, asıl hakiki saadete öldükten sonra ahirette kavuşacağını vat ve temin eden dini akide ve dini his, millet uyandığı zaman onun şu acı hakikati görmesine mani olamadı.
Bu feci manzara karşısında kalanlara, kendilerinden evvel ölenlerin ahiretteki saadetlerini düşünerek veya bir an evvel ölüm niyaz ederek ahiret hayatına kavuşmak telkin eden dini hissi; dünyanın acısı duyulan tokatıyla derhal, Türk milletinin vicdanındaki çadırını yıktı, davetlileri, Türk düşmanları olan Arap çöllerine gitti. Türk vicdanı umumisi, derhal, yüzlerce asırlık kudret ve küşayişiyle, büyük heyecanlarla çarpıyordu. Ne oldu? Türk'ün milli hissi, artık ocağında ateşlenmişti. Artık Türk, cenneti değil, eski, hakiki büyük Türk cedlerinin mukaddes miraslarının son Türk ellerinin müdafaa ve muhafazasını düşünüyordu. İşte dinin, din hissinin Türk milliyetinde bıraktığı hatıra…"
KAYNAK:Medeni Bilgiler ve M.Kemal Atatürk'ün El Yazıları,sayfa:364,365,366,367,368,369,370,402,403
Prof. Dr. Ayşe Afet İnan (Atatürk'ün manevi kızı, sosyolog ve tarihçi)
Teyit ettin mi bu yazılanları ?
Silkaynak varya orada kardeşim
Silkaynağı oraya herkes yazıyor. Sen eline aldın da teyit ettin mi ?
Silmalkoçoğlu kardeşim ben müslümanım diyorsun şahsen bir din kardeşin olarak sana tavsiyem peygamber efendimizin yolundan git lütfen atatürkü savunma o dinimize zarar vermiştir sende yarın bundan sorguya çekilme savunmazsan niye savunmadın demezler ama onu desteklersen neden islam dinine zarar veren kişileri destekledin diyerbilirler yani savunmazsan hiçbir kaybın olmaz..
SilBenim islam inancım farklı kardeşim. Ben öbür tarafta mükafat hedeflemem. Ne gerçek ise onun peşinden koşar, dürüstlükten ayrılmamaya çalışırım. Doğru düzgün temiz hayat yaşamaya çalışır sadece Allah'ın rızasını kazanmak isterim. Allah beni sevsin yeter. Ben ve bu millet Atatürk'ü silah arkadaşlarını kağnılarla cephane taşıyan kadınlarımızı askerlerimizi seviyor. Atatürk'ün ilkelerini her daim yaşatacak kadar eziciyiz. Haklıyız. Çünkü Atatürk'ü tanıyoruz. O'nu seviyoruz. İsteseniz de istemeseniz de kabul etseniz de etmeseniz de bu bir gerçek.
Silgerçek bi kahramanı korumak zorunda kalmazsın atatürkü koruma kanunu var nedense.. sen boşver savunmazsan onu hiçbirşey olmaz ama savunursan ya dinimize gerçekten zarar verdiyse ve öbür dünyada bundan sorguya çekilirsen öyle düşün...
Siltmm kardeşim ben bir din kardeşin olarak uyardım sadece sevip sevmemek senin elinde benim elimden bu kadar gelir
Siltamam kardeşim ben de atatürk hariç diğerlerini seviyorum zaten neyse ben bi din kardeşin olarak görevimi yaptım gerisi senin düşüncen hayırlı akşamlar
SilÖbür dünyada sorguya çekilmekten korkmuyorum çünkü Atatürk'ü sevmek için korkmaya gerek yok. Atatürk'ün dindar olduğuna kefil olamam ama dinimize değer verdiğine kellemi ortaya koyarım. Benim tüm amacım sizi şüpheye düşürmek. Belki bilgilerinizi sorgularsınız da adam gibi kaynaklardan gerçekleri öğrenirsiniz. Bana düşen budur. Ben aynen böyle giderim derseniz siz bilirsiniz. Bilin ki eğer bir amacınız var ise başarılı olamayacaksınız.
SilAtatürk'ün ilk yıllarda yaptığı dini konuşmaları yazarak nasıl dindar diyemezsek, bu yazılanları kullanarak dinsiz diyemeyiz. Sen görmek istediklerini görüyorsun, olay bu. Atatürk'ü koruma kanununu çıkaran Adnan Menderesdir. Çoğu ülkede bu tür koruma kanunları vardır, olmalıdır da, bundan tabii bir şey yok. Atatürk korunmalıdır, bilgisizlerin ağzına sakız yapılmamalıdır.
SilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilMektupla ilgili yorumlar yapacaksanız yapın. Farklı yorumları sileceğim.
YanıtlaSilAtatürk her yönüyle mükemmel bir lider . Ama nedense bazıları onu anlamıyor veya anlamak istemiyor . Laflarını çarpıtıyorlar ve onu İslam'a karşıymış gibi göstermeye çalışıyorlar. Bizim ona karşı görevimiz onu bu insanlara karşı savunmaktır. İnşallah daha nice yanlışlarını düzeltirsin.
YanıtlaSilbakıyorumda yanlış bir çerçevede tartışılıyor mevzu.
YanıtlaSil1 - Kimsenin inancının ölçüsünü bilemeyiz tesbit edemeyiz.
2- Mustafa kemali dine soğuk göstermemeye çalışmak saçmadır. dine gayet soğuk bir insandı. ama bu din ile ilgili ne yaptı buna bakmak lazım ?
- Ezanın türkçeleştirilmesi tamamen saçmalıktı ama bu yanlıştan dönüldü tartışmanın bi manası yok
- Okullarda okutulan tarih kitabında Din ve hz.muhammed ile ilgili metinler niyeti gösteriyor.
3 - Özellikle milli mücadele dönemi tarihimiz sadece nutuk baz alınarak oluşturuldu
- Erzurum kongresinin, sivas kongresinin, ingilizler ile yazışmaların orjinalleri tutanakları nerededir? neden açıklanmıyor araştırılamıyor.
- Milli mücadele dönemi tarihimiz çoğunlukla belgeye dayanmıyor.
4 - Mustafa kemal'in son dönemlerinde özellikle inönü dönemindeki din ile ilgili zulümlerin canlı tanıkları yaşıyor hala! nasıl şehir efsanesi olabilir. Ciddi bir dinsizleştirme politikası izlendi şükürki başarılamadı ancak o damardan bir nesil yetişti bunları gördük görmeye devam ediyoruz.
Son söz
Mustafa Kemal ne bazılarının abarttığı kadar üstün vasıfları olan biri değildi,
ancak bazılarınında abarttığı kadar dinsiz kötü biride değildi.
Doğruları ve yanlışları olan ülkeyede büyük hizmetleri dokunmuş önemli bir tarihi kişiliğimizdir.
Mücahit YENEN;
YanıtlaSil1. Katılıyorum
2. Mustafa Kemal, dinle uğraşacak kadar sığ bir insan değildir. Din ile ilgili ne yaptı ona bakmak gerek demişsiniz. Öncelikle ezanın Türkçeleştirilmesi tamamen milliyetçilikle açıklanabilir bir şeydir. İnsan dinden soğutmak için niçin ezanı anlayacağımız dilden okutsun akıl var mantık var. Okullarda okutulan tarih kitaplarında din ve Hz.Muhammed ile ilgili bölümler nasıl bir niyeti açıklıyor acaba merak ediyorum. Hz. Muhammed'den söz ederken önüne "Hz." getirilmedi diye dinsiz insan mı yetiştirmeye çalışıldı yani, bu argüman çok saçma, ayrıca kitap, adı üstünde "tarih kitabı", din kitabı değil. Tarih bir bilimdir ve objektif olmak zorundadır, ve o kitap peygamberi peygamber olarak değil, bir tarihi kişilik olarak alıyor, gayet normal, keşke şimdi ki kitaplarımız da böyle olsalar.
3. Milli mücadele dönemi tarihimizin nutuktan baz alınarak yazılması gayet normal, çünkü yazılan "devlet tarihi"dir. Milli mücadeleyi başlatan, başkomutan olan, daha sonra cumhuriyeti ilan edip cumhurbaşkanı seçilen bir insanın yazdıkları tabii ki birinci kaynak olarak kullanılacaktır. Ayrıca Nutuk 2 cildten oluşmaktadır. 1 cilt tamamen anlatım, 2. cild tamamen belgedir. Nutuk'ta yazılanları çürütecek belge daha ortaya konulmamıştır. Çünkü böyle bir belge yoktur. Gelgelelim Erzurum ve Sivas Kongreleri tutanakları yayınlanmıştır, zahmet edip araştırıp okursanız, nutuktan anlatılanların doğru olduğunu görürsünüz. Ayrıca bu kongreye katılanların büyük çoğunluğu, 1.meclisi oluşturan ve milli mücadeleyi yürüten insanlardır. Bu insanlardan kuşku duymanız beni üzdü açıkcası.
- Milli Mücadele dönemi tarihi tamamen belgelere dayanmaktadır. Bütün tutanaklar, günlükler yayınlanmıştır. (Hangi bilgi belgeye dayanmıyor, yazarsanız elimden geldiğince cevap vermeye çalışırım.)
4. Din ile ilgili zulümler demişsiniz, bunları yapanlar kraldan çok kralcı olanlardır. Kuran'ı Türkçeye çevirten zihniyet, İstiklal Marşı'nı kabul eden zihniyet, dine savaş açmaz. İslam Devleti'ni kuran millet, yeni bir devlet kuruyor, nasıl olur dinsizleştirme politikası uygulanabilir, Dünyada böyle bir şey yok. Dediğim gibi, Atatürk, dinle uğraşacak kadar sığ bir insan değil.
Mustafa Kemal, üstün vasıfları olduğunu iddia eden yok. Allah, milletlerin kurtulması için kişileri vesile eder. Bizim milletimiz içinde Mustafa Kemal'i vesile etmiştir. Kadere inanıyoruz diyenler, neden Mustafa Kemal'e savaş açıyorlar irdelemek lazım. Eyvallah.